Beyin Dalgalarıyla Migreni İzlemek Artık Mümkün

En eski beyin izleme yöntemlerinden bir tanesi, migrenle ilgili yeni bulgular sağlamaya devam ediyor.

Beynimizin içinde olan bitenler hakkında bize fikir veren belki de en eski yöntemlerden birisi, beynimizin yüzeyindeki elektriksel dalgalanmaların kafa derisi üzerindeki yansımalarını kaydetmeye yarayan elektroensefalogram (EEG) adlı bir tekniktir. Yirminci yüzyılın başlarında Hans Berger tarafından bugünkü temelleri atılan EEG, birbirleriyle elektrik sinyalleri kullanarak haberleşen sinir hücrelerinin faaliyetlerinin (çok küçük bir kısmının olsa da) sağlıklı bir insanın kafa derisi üzerinden kaydetmeye imkân veriyordu. Özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısında, iyice gözde bir teknik haline gelen EEG, 2000’li yılların sonuna doğru biraz gözden düşmeye başladı. Bu karmaşık sinyallerin her türlü analizini yapan bilim insanları, artık EEG ile ile ilgili her şeyi çözdüklerini, bu karışık dalgalanmalardan daha fazla dikkate değer bir bilgi elde edilemeyeceğini düşünmeye başladılar.

Bilim dünyasında bu durum sıklıkla görülür. Eldeki teknikten elde edebileceğiniz bilginin sonuna geldiğini düşündüğünüzde, onu bir kenara bırakıp yeni buluşlarla araştırmalarınıza devam etmek istersiniz. Fakat EEG yöntemiyle kaydedilen dalgalar öyle pek “bildiğimiz” dalgalara benzemiyor. Özellikle mühendislik alanında kullanılan ve her yıl yenileri keşfedilen “sinyal işleme (signal processing) teknikleri” ile bu karmakarışık sinyallerden birçok ilginç bilgi elde edebiliyoruz. Ayrıca, bu görece basit tekniğin birçok uyarlaması da yine beyin işlevleri hakkında kıymetli bilgiler edinmemizi sağlıyor.

Bu uyarlamalardan birisi de son derece zayıf olan EEG sinyallerinin değişik tipte filtre ve yükselticilerle işlemden geçirilmesidir. Bu sayede daha önce göremediğiniz birçok bilgiye erişebilirken istenmeyen bir sürü değişkeni de göz ardı edebiliyorsunuz. Böyle bir tekniği kullanan bir grup araştırmacı, geçenlerde insan türünün en eski sorunlarından birisi olan migren ağrılarına eşlik eden potansiyelleri EEG yöntemiyle kaydetmeyi başardılar.

“E, ne var bunda” diyebilirsiniz. Migren ağrıları ile ilişkili olarak kaydedilen “yayılan kortikal depresyon” (cortical spreading depression) denen özel bir elektriksel dalgalanma çeşidinin var olduğunu uzun zamandır biliyorduk. Yalnız bu elektriksel dalga o kadar cılız ve yavaştır ki ancak beyin ameliyatları sırasında kafatası kaldırılıp da doğrudan yumuşak beyin dokusu üzerine kayıt edici elektrotlar yerleştirildiği durumlarda izlenebilir. Bu tekniğe, EEG’den farklı olarak Elektrokortikogram (ECoG) adını veriyoruz. Fakat takdir edersiniz ki ECoG, herkese yapılabilecek bir uygulama değildir. Araştırmacılar uzunca bir zamandır bu tip potansiyelleri insanları kesip biçmeden kaydedebilmenin hayalini kuruyorlar. İşte bu teknik, dededen kalma EEG tekniğine yapılan basit bir uyarlama ile kafa derisi üzerinden bu zayıf potansiyellerin kaydedilmesine imkân veriyor.

Ne faydası var?

Migren oldukça önemli bir sağlık problemidir. Özellikle modern zamanlarda gittikçe daha fazla insan bu periyodik ve bıktırıcı ağrılardan mustarip hale geliyor. Elbette bu durumda da migren ve ilişkili rahatsızlıkların hem teşhis hem de tedavisi gittikçe önemli bir konu haline geliyor. İşte bu “girişimsel olmayan” teşhis ve izleme teknikleri, bu tip rahatsızlıkların daha kolay teşhis edilmesini ve tedavi sürecinin daha tarafsız bir şekilde izlenebilmesini mümkün kılıyor.

Tekniğin geleneksel EEG’den tek farkı, kullanılan özel yükseltici cihazlar yahut teknik adıyla amplifikatörler. Almanya ve İran’dan bir araya gelen bir ekibin yürüttüğü araştırmada özel olarak tasarlanan sinyal yükselticiler, seri bağlanarak EEG sinyallerinin kaydında kullanılıyor. Böylece, kafa derisinden kaydedilen sinyaller, büyük oranda doğrudan beyin yüzeyinden kaydedilen sinyallere benzer hale geliyor.

Özellikle son yıllarda migren tedavisinde sıklıkla adından söz ettiren sinirsel geri bildirim (neurofeedback) gibi tekniklerin etkinliğinin izlenmesi ve kanıtlanması açısından bu  ip gelişmeler önemli rol oynuyor. En yaygın kullanılan “yavaş kortikal potansiyellere” (slow cortical potentials) dayalı neurofeedback, tam olarak bu yavaş ve patolojik faaliyet farklılıklarını hedef alarak bunların normal düzeylere döndürülmesine yardımcı olabilir. Elbette bu hipotezin test edilmesi için bu yeni tekniği kullanan ilave çalışmalara ihtiyaç olacak.

Siz siz olun, elinizdeki aracı “Bunun işi bitti” diye hemen bir kenara atmayın. Bilim tarihindeki en büyük değişimlerin, eldeki mevcut imkânlara yepyeni açılardan bakmayı becerebilen yaratıcı zihinler sayesinde gerçekleştiğini akıldan çıkarmamak lazım.

Kaynak

Yorum Yap