İthaki Yayınları’yla Söyleşi: Bilimkurgu Edebiyatı

“Bilimin gelişmediği bir ülkede hayal gücünün gelişmesini beklemek ütopiktir.”

Dünya hallerinden uzaklaşıp beynin derinliklerine doğru yapılan yolculukların varış noktası olan bilimkurgu hakkında Ray Bradbury “Bilimkurgu edebiyat tarihindeki en önemli türdür. Çünkü fikirlerin ve medeniyetimizin kendi kendini doğurmasının tarihidir” der. Hayal gücünün en yaratıcı haliyle kurgulandığı bilimkurgu edebiyatını İthaki Yayınları’ndan Ömer Ezer ve Alican Saygı Ortanca’yla konuştuk.

Bilimkurgu kitapları çok sevilmesine ve çok okunmasına rağmen eserlerin dayandığı sorular/felsefe okuyucular tarafından anlaşılıyor mu? Bu konuda geri dönüşler alıyor musunuz?

Bu durum, bilimkurguyu nasıl ele aldığınıza göre değişkenlik gösterir. Pek çok klasik bilimkurgu romanının başka ekollerden de etkilendiği ve bunu harmanlayarak başka eserleri ortaya çıkardığı bir gerçek, ancak son birkaç yılda hızla yükselen yeni dönem genç-yetişkin bilimkurgu ve distopya romanları da bu türe dahil olduğundan tür yalnızca didaktik yanlarıyla ön plana çıkmıyor. Kaldı ki, klasik bilimkurgu romanlarını da ders almak ya da esinlenmek için okumamıza gerek yok. Keyif almak için okumak ve herhangi bir kitaptan ne bekliyorsak onu beklemek son derece normal. Zaten pek çok bilimkurgu eseri, olması gerekenden daha fazla ciddiye alınmasından ötürü ulaşması gereken genel okur kitlesine ulaşmakta zorlanıyor ki bu da bilimkurgunun yararına olan bir durum değil.

Orwell’in 1984, Huxley’nin Cesur Yeni Dünya gibi kitapları birer distopya örneğidir. Distopyalardaki bilimkurgu öğelerinden ve bunların nasıl işlendiğinden biraz bahsedebilir misiniz?

Zevkle. Distopya bir bilimkurgu alt türü olmasına rağmen bilimkurgusal öğeler taşımak zorunda değil. Aslında bu tabii ki bir sınıflandırma problemi. Farklı bir gerçeklik sunduğu için, distopya eserlerini de bilimkurgu kategorisine sokma konusunda hemfikiriz. Cesur Yeni Dünya, başından sonuna kadar bilimkurgusal öğeler taşısa da –insanların tüplerde yetiştirilmesi, genom mühendisliği, zevk verici uyuşturucu ilaçlar- George Orwell’ın 1984’ü buna benzer icatlar ve gelecek kehanetleri konusunda bilimkurgusal öğeler açısından pek de zengin değildir. Diğer yandan, başka bir distopya klasiği olan Fahrenheit 451, mekanik tazılar, interaktif televizyonlar gibi geleceği gören icatlarıyla bu anlamda daha doğru adımlar atmıştır. Altın çağ bilimkurgu dönemi Amerikan distopyaları, bilimkurgusal öğeler açısından çok daha zengindir. Örneğin, J. M. Kornbluth ve Frederik Pohl’a ait Uzay Tacirleri’nin yanı sıra Hukuk Gladyatörü bunlara birer örnektir. Bu iki distopyada yazarlar uzay çağında diktatörlüğün ve kapitalizmin nasıl gelişebileceğini oldukça iyi öngörmüşlerdir. Hukuk Gladyatörü’nde toplum standartlarını hukuk büroları belirlerken Uzay Tacirleri’nde bu görevi reklam ajansları üstlenir.

Bir eserin bilimkurgu edebiyatı mı fantastik edebiyat kategorisine mi girmesi gerektiği sık sık tartışılıyor. Fantastik edebiyat, bilimkurgudan hangi yönüyle ayrılıyor?

Fantastik edebiyat “bilimsel” olmaması ile bilimkurgudan ayrılır en başta. Bilimkurguda, dönemin şartlarına uygun biçimde yapılan bilimsel varsayımlar, o dönemde hâlâ kanıtlanabilir olduğu düşünülen teoriler üzerinden kurulan kurgular kullanılır. Bilimkurgu, yarattığı evrenle tutarlı olmak zorundadır ancak fantastik edebiyatın böyle bir derdi yoktur. Size büyünün nasıl yapıldığını açıklamak zorunda değildir. Kadim güçler, gerçekten kadim güçlerdir ancak bilimkurguda bu kadim güçler daha üst bir uzaylı uygarlığı olabilir. Örneğin Arthur C. Clarke’ın Çocukluğun Sonu romanında bu güçler dünya dışı bir uygarlık tarafından temsil edilir. İnsanlar tarafından Hükümdarlar olarak adlandırılan bu güçler de kendilerinden daha büyük ve daha sonsuz bir gücün etkisi altındalardır. Clarke, bu uygarlık dışı güçleri okura adeta gelecekten gelen bir bilgiymişçesine sunar.

William Morris gibi insanların düşünme yetisini makinelerin hakimiyetinin alacağını düşünerek bilimi ve teknolojiyi, dolayısıyla da bilimkurguyu bir ölçüde reddeden düşünürler olmuş ve bu düşünceyle daha çok sosyal bilimlerden kaynak alan “soft science fiction” isimli bir kategori de oluşmuş. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

William Morris yaşadığı dönem ve çevresel faktörler etkisiyle daha romantik bir anda daha fantastik bir kültüre maruz kalmış bir yazar. Gelişen ve değişen dünyanın ilk adımlarına şahit olsa da ulaşabileceği geleceği tahmin etmek konusunda ise biraz geri kalmış. Soft bilimkurgu bilinenin aksine bilimi az olan değil sizin de belirttiğiniz gibi pozitif bilimler yerine sosyal bilimler üzerinden ilerleyen bir alt türdür. Ancak bu alt tür için, daha çok insan temelli olması sebebiyle, rahat kurgulanıyor ya da amiyane tabirle “uydurularak” yazılıyor diyemeyiz. Çünkü bilimin tarihsel gidişatı da bu şekilde ilerlemekte. Pozitif bilimler kronolojik anlamda da sosyal bilimlerden her zaman daha önde olagelmiştir. İnsan doğası kendisini tanımaya başladıktan sonra psikoloji ve sosyolojide de yeni teoriler üzerinde düşünmeye başlayarak bu anlamda farklı bir yere ulaşmıştır. Philip K. Dick, J. G. Ballard, Ursula K. Le Guin gibi yeni dalga bilimkurgu akımını şekillendiren yazarlar bu değişkenliği çok iyi bir biçimde ele almıştır. Le Guin bunu cinsiyetsiz uzaylı yaratıklarla ortaya koyarken Philip K. Dick saptırılmış gerçeklik ile açıklamaya çalışır. Ballard ise bunu insan ve çevre ilişkisini ele alarak anlatır.

Türkçe edebiyatta bilimkurgu kitapları oldukça az çıkıyor. Müfit Özdeş, Mehmet Açar gibi Türkçe eser veren çok az bilimkurgu yazarı sayabiliyoruz. Sizce Türkiye’de bilimkurgu yazarının az olmasının sebebi nedir?

Sizin de dediğiniz gibi, ülkemizde bilimkurgu eserleri ortaya koyan yazarlar açısından az olsa da nitelikli isimlere de sahibiz. Müfit Özdeş bir örnek, bunun yanında Doğu Yücel, Dost Körpe, Sadık Yemini, Cem Akaş, Seran Demiral gibi nitelikli bilimkurgu yazarlarımız da var. Bence asıl sorun, eğer sorun olarak görüyorsak, ülkemizde bilimkurgu yazarlarının noksanlığı değil onlara ilgi göstermeyen okurların noksanlığı olabilir. Yalnız sorun sadece buna bağlanamaz, bilimin gelişmediği bir ülkede hayal gücünün ve bilimkurgunun gelişmesini beklemek de ütopiktir. Bu sorunu sadece edebiyatta değil filmlerde ve dizilerde de görmek mümkün. Bilimkurgu son zamanlarda sinemada ve televizyonda en çok etkili olan tür fakat değil teknik altyapısı, düşünsel altyapısı bile çağı yakalayamayan bir ülkede yaşıyoruz. Sonuç olarak, “bilimkurgu yazarlarının eksikliği” gibi bir yorumdan ziyade topyekûn bu faktörleri göz önünde bulundurarak yorum yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Buse Kaynarkaya’nın yaptığı bu söyleşi [n]Beyin Dergi’nin 2. sayısında yayımlanmıştır.

Yorum Yap