Alternatif Depresyon

Kimilerine göre çağın vebası, kimilerine göre bir lükstür depresyon. 21. yüzyılın yoğun ve hararetli plaza çalışanlarının “Depresyona girecek vakit mi var?” serzenişlerini duyar gibiyim . Madem öyle, söze öncelikle şunu belirterek başlayalım: depresyon ille de sizi yataklara düşüren, asosyalleştiren ya da çevrenize küstüren bir rahatsızlık olmayabilir.

Depresyona dair her psikolojik ekolün kendine has bir görüşü olsa da, en popüler teori bilişsel davranışsal modeldir. Bu teori, depresyonu insanın gerçeklik algısının bozulması ve düşüncelerinin anormal bir şekilde olumsuzlaşması olarak değerlendirir. Ancak bilişsel davranışsal modelle çelişen, klinik gözlemler sonucu kanıtlarını da giderek artıran bir başka teori daha var: depresif gerçeklik hipotezi. Bu teoriye göre, insanlar depresyona gerçeklik algıları bozulduğu için değil, bilakis gerçeği normal insanlardan daha net gördükleri için girerler.

Her iki görüş de kimi durumlarda farklı insanlar üzerinde geçerli olabilir elbet, zaten insanla ilgili neyi 2+2=5 netliğinde ortaya serebiliyoruz ki? Beni bu yazıyı yazmaya iten kuvvetse bu iki görüşün de bir psikolog olarak kendimin de zaman zaman maruz kaldığı depresif dönemleri tam olarak tanımlamadığını gözlemlemem oldu.

Kesinlikle geri dönmek istemediğim bir çeşit karadelik olarak nitelendirebileceğim, o dönemde zihnim tam olarak nasıl çalıştı? Olayları nasıl ele aldı ve nasıl bir algı oluşturdu? Beni nasıl tepkiler ortaya koymaya itti? Bu sorular depresif dönemleri atlattıktan sonra epeyce bir müddet zihnimi kurcaladı ve bir gün konuyla ilgisiz bir kitap okurken birden zihnimde bir ampul yandı. Benim tecrübe ettiğim ruh hali gerçeklik algımı bozan bir şey ya da beni fazlaca gerçekçi hale getiren her şeyi daha net görmemi sağlayan büyülü, biyolojik ya da psikolojik bir gözlük değildi. Bu, ruh halini muhafaza ederken daima hakikatin çok ufak bir kısmına odaklandığımı fark ettim diyebilirim. Gerçek ve hakikat iki ayrı şeydir. Gerçek öznel, hakikat ise nesneldir. Herkesin kendi gerçeği vardır fakat hakikat tektir. Yani hakikati büyük bir yapboz tablosu olarak hayal edecek olursak gerçekse bunun ancak bir ya da iki parçası olabilir. Hakikat 360 derece ise gerçek en fazla 45 derecedir. Bahsettiğim teoriyi tek bir cümlede özetleyecek olursam, depresyonu detayda kaybolmak, büyük resmi ıskalamak olarak açıklayabilirim.

Peki, nasıl oluyor da birden algı açımız daralıveriyor?

Birden gerçekleşmiyor tabii bu davranış. Herkes zaman zaman kendi bakış açısı, yani gerçeklik algısına ters düşen, olumsuz olarak nitelendirebileceği olaylar yaşar. Doğamız gereği, yaşadığımız bu olumsuz olaylar bizi tedirgin eder ve güven duygumuz sarsılır. Şimdi bir de bu olumsuzlukların ardı ardına geldiğini hayal edelim. Tedirginlik kat sayımız da doğru orantılı bir şekilde artacaktır haliyle.

İşte tam da bu noktada algımız daralıyor. O an başımıza gelen o olaylarla o kadar dolup taşıyoruz ki negatif düşüncelerin adeta bizi ele geçirmelerine seyirci kalıyoruz. Bu noktadan itibaren bizi kumanda eden bu negatif düşünceler olmaya başlıyor ve haliyle her olayın içindeki bizi rahatsız etme potansiyeli taşıyan o ufak noktaya odaklanmayı tercih ediyoruz. Tıpkı bir karadelik gibi kendi kendimizi, kendi derinliklerimize gömmeye başlıyoruz.

Farkındalık

Buradaki asıl önemli nokta ise “farkındalık”. Farkındalığa ulaşamama durumunda ise depresyon kronik bir hal alıveriyor. Bu noktada, algı açısı fazla daralan kişiye dışardan bir müdahale de haliyle etkisiz olmakla beraber, kişiyi kendi derinliklerine daha da itiyor. Kişinin durumu ve zihninde olup bitenleri kendisinin farkına varması gerekiyor. Hayatla arasına bir duvar ördüğünü hayal edebiliriz depresyondaki bir kişinin. Dolayısıyla dışarıdan müdahaleler de sadece bu duvarı itip kişiyi o duvarın arkasında fazlasıyla sıkıştırmaktan başka pek bir işe yaramıyor denebilir. Kısacası, kişi kendisini soktuğu bu karadelikten ancak kendisi farkındalık kuşanarak çıkabilir.

Peki, ne yapmalı?

Depresyondaki bir arkadaşınıza, eşinize, çocuğunuza ya da herhangi bir tanıdığınıza hepinizin yardımcı olmak istediğinizi biliyorum. Bu konuyu size bir ipucu vermeden kapatmayı düşünmüyorum merak etmeyin.

Öncelikle bu durumdaki birine yardımcı olmak için sizin de aynı yollardan geçmiş ve çıkmış olmanız hayli fark yaratacaktır. Nitekim, Nasreddin Hoca da bu konuda “Bana damdan düşmüşü getirin” demez mi? İşin şakası bir yana, bu kişilere yardım etmeye çalıştığınızı kesinlikle hissettirmemelisiniz. Asla nutuk çekip bilmişlik taslamamanız gerekir. Bu ancak kişiyi sizden daha fazla uzaklaştırır. Aradaki duvarı hatırlayın. Bize bu aşamada en fazla yardımcı olacak şey bir Truva atı yaratmak olacaktır. Farkındalık katacak kitaplar okuyun, bunları önce kendiniz bilin ve o kişilere bu kitapları hediye edin. Zira kitaptan daha güçlü bir farkındalık aşısı yoktur.Her kitap bir tohum eker,o tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlarsa ormana döner.

*Görsel: http://www.valleycares.com/portfolio/depression-and-anxiety/

Yorum Yap