Beynimizdeki “Editör”

Bu satırları okumaya başladığınız anda kafanızın bir yerlerinde oturan bir editör faaliyete geçti. Aslında başlığı okuduğunuzda işe koyulmuş, “Dur bir dakika; bu mevzu bizimle ilgili olabilir.” gibi bir şeyler diyerek sizi buralara kadar yönlendirmiş olmalı. Yoksa buraya kadar bile okumazdınız.

Beynimizin esas görevlerinden birisi de bizim şu fani dünyadaki kısıtlı zamanımızda işimizi kolaylaştırmak, bize zaman kazandırmaktır. Bunu da özellikle “sol” lobunda bulunan devrelere yerleşmiş “tanıma ve etiketleme” sistemleriyle yapar. Bu sistem, hayat boyu zihninize yüklenen yazılım bileşenlerinin tartışmasız hüküm sürdüğü bir yerdir. Mesela sakalı şöyle olan “şucudur”, bu kelimeyi kullandığına göre “bucudur”, erkekse “şöyledir”, kadınsa “böyledir”, şu şekilse “güzel”, öbür türlüyse “çirkindir” gibi etiketleri hiç şuurunda olmadan yapıştırıp geçersiniz çoğu zaman. Bu etiketleme işinden sorumlu devreler her meselenin üzerinden boşuna düşünüp de kıymetli zihinsel yakıtımızı heba etmeyelim diye uyanık olduğumuz her an çalışır dururlar. Doğal ortamımızda özellikle atalarımızın hayatını çokça kurtarmışlıkları da vardır muhtemelen. Ormanın loşluğunda hayal meyal görünen bir silüetin dost mu, düşman mı yırtıcı mı yoksa sadece bir kedi mi olduğunu saniyenin kesirleri içinde anlayıp, uygun bir hareket planı çizmemizi sağlayan devreler de bunlardı.  Ama bugün, modern ve karmakarışık yaşamımızda doğal ortamdaki bu avantajlar hızla dezavantaja dönüşüyor.

“Şimdi dergi mi okunur, git gez eğlen, hayat kısa!”

Mesela, bu yazıyı okumadan geçen birçok kişinin, burada olmadıklarından rahat konuşabiliyorum, kafalarındaki editör “Başlıkta beyin-meyin var, bizi gerer bunlar.” gibisinden bir etiketi otomatik olarak yapıştırdığı için, yazının bu kısımlarına ulaşamadılar bile. Hatta birçok insan “Şimdi dergi mi okunur, git gez eğlen, hayat kısa!” diyen editörlerine boyun eğerek şu anda bir yerlerde günlerini gün ediyor olabilirler. Buraya kadar okumaya devam eden dostların bir kısmının beyinlerinin bir yerlerinde “beyin-bilim” mevzularının meraka değer bir şey olduğuna dair arızalı bir takım yazılım “bug”larına sahip oldukları için, hala bizimle olma olasılıkları oldukça yüksek. Pek az bir kısmımız ise, kafasındaki editörü sağlam bir “öğrenme azmi” balyozuyla geçici bir süre bayıltmış olduklarından, buraları filtresiz bir şekilde okuyup keyifleniyorlardır belki de… Ne mutlu onlara!

Sağ ve sol beyin

Sağ ve sol beyninizi duymuşsunuzdur. Her ne kadar magazine bolca malzeme edilse de ve sırf bu nedenle bir takım ergen vasıflı popüler bilimciler sağ-sol beyin ayrımı meselesine şiddetle reaksiyon gösterseler de modern sinirbilimlerinin gerçekten önemli bir konusudur bu. Sadece bilimsel olarak değil, güncel hayatımızda da pek mühim içerimleri olan bir mevzudur aslında. Özetle, çoğumuzun sol beyni otomatik ve düşünmeden yapılan görevlerde, seri hareketlerde, kalıp düşüncelerde ve çoktan seçmeli sorulara cevap verme gibi işlerde pek mahirdir. Mesela yazı yazarken çoğu insanın sağ elini kullanması bu nedenledir. Beynin solu bedenin sağ tarafını kontrol eder ve yazı gibi otomatik ve karışık bir işi en iyi o sol taraftaki devreler becerir. Sol elini kullananlarda durum bunun tersidir genelde. Peki ya sağ taraf? O iş biraz karışık; ama özetle, bir şeyi olduğu gibi algılamanız gerektiğinde, renkleri ve armoniyi çözümleme ihtiyacı duyduğunuzda, ilişkileri ve örtük anlamları fark etmemiz gerektiğinde sağ taraftaki şebekeler devreye girmek zorunda kalır. Ama biri olmadan diğeri hep eksiktir, hatta tabiri caizse, sakattır.

Biraz müzik, biraz edebiyat, biraz hüzün…

Şimdi düşünelim: Yıllarca içinde çırpınıp durduğumuz şu “eğitim sistemi” bize neler yapıyor? O dörtgen sınıflarda, çoktan seçmeli sınavlarla, algoritma ve ezberlerle dolu bir sistem ancak sol beynin maharetleriyle üstesinden gelinebilecek bir eziyettir beynimiz için. Beyindeki devreler çalıştıkça geliştiğinden, yıllar süren bu eğitim sistemi cenderesi neticesinde çoğumuzun sol beyin devrelerinin maşallahı var. Bu nedenle “editör”ümüz de pek bir kuvvetli. Adeta günlük yaşamda bize göz açtırmıyor. Halbuki sanatla, edebiyatla, felsefeyle uğraşan “uyumsuz” beyinlerde durum bayağı bir farklıdır. Bu işler sağ-sol demeden bütün devrelerin külliyen işe karışmasını gerektirir. Zira ağır mevzulardır bunlar.

Neticede bunları anlatırken uyuklayan, yazıldığında okumaya erinenlere kızmayın. Onlar da hepimiz gibi şu gariban sol beyin medeniyetini mağdurları sadece. Ama biraz müzik, biraz edebiyat, biraz hüzün, her yaşta çok şey değiştirebiliyor; tecrübeyle sabit!


 

(OT Dergisi Mart 2017 sayısında yayınlanmıştır)

 

Yorum Yap