Gerçekle Sanal Gerçekliğin Çarpışması: #Cehennem

“#Cehennem, düşüncelerimizi kodlayan, yaşamı gerçeklikten koparan ve şiddet dürtüsünü tetikleyen sanal dünyanın gelecekte duygularımızı da ele geçirme boyutlarını bilimkurgu atmosferinde tartışıyor.” (İstanbul Devlet Tiyatroları tanıtım metni)

Amerikalı oyun yazarı Jennifer Haley’nin oyunu #Cehennem, İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sahneleniyor ve şimdiye kadar Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş oyunlar arasında en “farklı” oyunlardan biri.

2012’de Susan Smith Blackburn Ödülü alan oyun, pek çok ödüle de aday olarak gösterilmiş. Eserlerinde etik değerlerin sanal gerçeklikle çarpışmasını, teknolojinin insan ilişkileri üzerindeki etkisini konu alan Haley, bu oyununda oldukça rahatsız edici noktalara değiniyor: pedofili ve şiddet.

Oyun, Iris karakterinin Victoria dönemi bir malikanenin yemyeşil ve güneşli bahçesinde oyun oynadığı bir epilog ile başlıyor. Birinci sahnede bu atmosferin tam tersi karanlık bir sorgu odasında sorguyu yürüten dedektif Morris ve kurduğu sosyal ağın yöneticisi olan, kendini Papa olarak adlandıran Sims’i görüyoruz. Papa’nın, İngilizce’de hem baba hem de dini lidere verilen isim olduğunu düşünürsek, bu ismin seçilmesinde iki yönlü bir eleştiri görebiliyoruz. Aynı zamanda tanrısal bir tavrı da simgeliyor bu isim.

Oyunda, zıtlıklar ışıkla sağlanıyor. Sorgu odasının karanlık atmosferinin aksine Kuytu, bahçesinde kavak ağaçları ve sebzeler yetişen, güneş içinde, Victoria dönemi tarzında bir malikane. Her şey çok aydınlık, çok gerçek (ışık huzmelerinde görünen tozlar dahil), insanı dinginleştiren ve mutlu eden bir kurgu içinde sürüp gidiyor bu malikanede. Ancak kullanıcıların Iris’le buluştukları oda oldukça loş. Bu da bize oyunun vermek istediği mesajı vurguluyor: sanal da olsa suç kabul edilebilir mi?

Morris, bilişim suçları biriminden bir dedektif ve Sims’in kurduğu sanal gerçeklik sağlayan sosyal ağ “Kuytu” hakkında bilgi almaya çalışıyor. Oyun, ikilinin konuşmaları ve bu sanal gerçeklik ortamında yer aldığı bilinen üniversitede bilim alanında dersler vermiş olan Doyle’un sorgulanması esnasında aktarılanların canlandırmalarıyla, yani bir nevi geçmişe dönüşlerle sürüyor. Bu geçmişe dönüşlerde, Kuytu’ya ajan olarak gönderilmiş Woodnut ve epilogda karşımıza çıkan, her daim 9 yaşında olan Iris karakterlerini de görüyoruz.

Sanal ortamdaki takma isimlerle, dolayısıyla takma kimliklerle kurulan hayali karakterlerin sınır tanımazlığını suç ve insani değerler çerçevesinde ele alan oyun, kişilerin internetten cehenneme dönüşmüş olan bu sanal ortamda insani kimliklerini kaybettiklerini, zamanla sanal insanlar haline geldiklerinin altını çiziyor. Dedektif Morris’in “güzel” olan şeyler yapılabileceğini söylemesi üzerine Doyle’un verdiği cevap dikkat çekici: “Çünkü cehennemde bile bir şeyleri yoluna sokan, kaybetme ihtimali.”

Buse Kaynarkaya’nın bu yazısının devamı [n]Beyin dergi mart-nisan sayısında

Yorum Yap