İnsanın Farkı Ne?

Diğer bütün canlılar gibi et ve kemikten, hücrelerden, protein ve diğer organik bileşiklerden meydana geliyoruz. Bedenimizin yapısı, bedenimizi oluşturan sistem ve organlar, hücrelerimizin bileşimleri diğer canlılarla ortak. Ufak farklar dışında bahçemizdeki çiçeğin biyolojik yapısıyla bile büyük benzerlikler taşıyoruz. Fakat insan kendini diğer canlılardan çok farklı görüyor.

Evrim biyolojisi bakış açısıyla insan, bugün yaşayan maymun benzeri hayvanların da dahil olduğu “primatlar” adlı bir gruba üye, tür adı Homo sapiens sapiens olan bir canlı. Sapiens “düşünen” anlamına geliyor, homo ise insan.

Dünya üzerinde yaşadığı bilinen  2 milyonu aşkın canlı türünden sadece bir tanesiyiz.

Genel beden planımız, özellikle de sinir sistemimizin yapısı, adına “omurgalılar” denilen çok daha geniş bir canlılar grubuyla büyük oranda benzerlik gösteriyor. Omurgalıların hepsinin sırt kısmında bir sinir dokusu, yani omurilik, baş kısmında ise beyin denen bir sinir dokusu topaklaşması var. Anne karnındaki yahut yumurta içindeki embriyolarımızın ilk dönem şekilleri bile aynı. Sonra her canlı grubuna göre bedensel farklılaşmalar meydana geliyor; temel bir plandan, kuşlar, sürüngenler, balıklar, su aygırları, maymunlar ve insanlar ortaya çıkıyor.

Sinir sisteminin yapılanması ise temelde hep aynı mantığa dayanıyor. Refleks hareketleri ve otomatik-ritmik faaliyetleri kontrol etmekle görevli bir omurilik, onun biraz üzerinde temel yaşam faaliyetlerini yürüten merkezleri bir araya toplamış beyin sapı, onun da üstünde dürtüleri ve bedenin iç dengesini kontrol eden, hareketleri koordine eden merkezleri içeren orta beyin ve primatlarda en belirgin göründüğü haliyle en üst katta beyin kabuğu denen o karmaşık yapılı, buruşuk ve ince katman. Beynimizin planı, kedilerin, maymunların veya yunusların beyninden çok farklı değil. Fark, hem hücre sayısı hem de beden ağırlığı/beyin ağırlığı oranı açısından açık ara önde olmamız. Bir de beynimizin ön bölümü, diğer en benzer beyinlere göre dahi çok büyük. Fakat tüm sistem temelde aynı mantığa göre çalışıyor: duyular aracılığıyla gelen bilgiler, sinir sistemi dediğimiz o devasa hücre kümesi tarafından değişik devreler aracılığıyla değerlendiriliyor ve bazı davranışlar ortaya konuyor.

Algıladığımız farklar ve gerçekler

İnsanla hayvan arasındaki farkı çeşitli meslek gruplarından insanlara sorduğumuzda genellikle “düşünme, bilinç, adalet, ahlak, inanma, akıl etme, soyut düşünme” gibi cevaplar alıyoruz. Fakat bunların çoğu, aslında değişik derecelerde ve bazen çok zayıf da olsa hayvanlarda da bulunan özelliklerdir. Özellikle düşünme, faydalı-zararlı ayrımını öğrenme, bireysel ve grup içi adalet, (mesela kargalarla ilgili paylaştığımız Facebook videosunda da görebileceğiniz gibi) akıl yürütme ve karmaşık problemleri çözebilme gibi yetenekler, değişik düzeylerde birçok hayvanda karşımıza çıkar. Ama insana has bazı özelliklerimiz var ki hayvanlar ve bitkiler aleminde bunların benzerlerine bile rastlamıyoruz ve bu özelliklerimizin nasıl var olduğu konusu hâlâ bilim camiasındaki en hararetli tartışma konularının başında geliyor.

Açıklayamadığımız farklar

Canlılar arasında biyolojik yapı ve davranış karmaşıklığı açısından bir sıralama yaptığımızda, insan bu ölçekte çok farklı bir yerde duruyor, hatta ölçeğin tamamen dışına çıkıyor.

Kısaca, insana has olduğunu bildiğimiz (bazı) özelliklerimize bir bakalım:

1. Sanat üretimi: Somut dünyadan alınan bilgilerle soyut düşünceler inşa edip, bunları somut eserler şeklinde tekrar hayata geçirebilme şeklinde bir beceri, insan dışında hiçbir canlıda karşımıza çıkmıyor. Ayrıca, insana dair en eski bulgularımız, mağara duvarı resimlerinde olduğu gibi her zaman sanatla ilgili olan kalıntılardan oluşuyor (detaylı bilgi için: İnsan neden sanat üretir? ve konuyla ilgili bir TV programı )
2. Mizah: İnsandan başka bir canlının mizah yapacak şekilde çevresindeki gerçeklikten zihnen ayrılarak garip ve gerçek üstü bağlantılar kurabildiğini göremiyoruz.
3. Estetik algı: Bir gün batımından bebeklerin gülümsemesine, bir sanat eserinden bir çiçeğin karmaşık yapısına kadar her türlü güzelliği algılayabilen ve buna diğer canlılardan farklı tepkiler verebilen tek canlıyız.
4. Öz farkındalık: Çok az canlıda deneysel olarak gösterilebilen basit benlik algısını bir kenara koyarsak, kendi benliği dışına çıkarak kendisini değerlendirip eleştirebilme, dünyadaki yerini ve idealini sorgulayabilme yeteneği sadece insana has görünüyor.
5. Ölüm farkındalığı: İnsan dışında hiçbir hayvanın ölüm kavramını anlayabildiğine dair kanıtımız yok. Maymunlar, arkadaşlarının öldüğünü anlayabiliyor, hatta yanında bir süre yas da tutabiliyorlar. Fakat kendi ölümüne dair farkındalığın hayvanları aşan bir zihin durumu olduğunu biliyoruz.
6. Zaman algısı: Hayvanların birçoğunda temel ve bireysel düzeyde zaman algılaması ve ritim duygusu var. Fakat insan dışında hiçbir canlı, zamanın kendisi ve diğerleri için anlamını değerlendirebilecek, zaman (tarih) bağlamında ders alıp bunu geleceğe uygulayabilecek yeteneğe sahip değil.
7. Kelimeler arasındaki bağlantı: Bazı gelişkin hayvanlar basit kelimeleri anlamayı öğrenebiliyorlar. Fakat insanların kelime ve cümleleri anlambilimsel olarak bağlayabilme, mecaz yapabilme gibi üstün yetenekleri, hayvan zihnini fersahlarca aşan bir beceri.
8. Hayatın anlamı: Sadece insanın sorgulayabileceği, kurgulayabileceği ve dert edebileceği bir konu hayatın anlamı. Diğer canlılar sadece biyolojik işlevlerini yaparak tatmin olabiliyorlar; fakat bu sorgulama yeteneği, insanı çok daha fazlasını bilmeye mecbur bırakıyor.
9. Çevresini değiştirme: Canlıların hepsinde belli derecelerde çevrelerindeki değişimlere uyum yeteneği var. İnsan ise çevresini değiştirip kendi özel koşullarını yaratma konusunda tek başına görünüyor. Hatta çevresini radikal biçimde değiştirmeden yaşayamayan tek canlı insan.
10. Dengeden uzak davranış: Doğal sistemlerin tamamı kendi başına bırakıldığında bir denge durumuna ulaşır. İnsanoğlu ise denge bozucu, değiştirici ve tahrip edici özelliğiyle öne çıkar ve bu açıdan, eski bir deyişle, nev-i şahsına münhasırdır.
11. Ahlak kuralları: Hayvanların büyük çoğunluğu en kolay seçenekleri tercih ederek tabii kurallara göre yaşar. Bazı gelişkin hayvanlarda temel düzeylerde ahlaka benzer davranışlar da görülebilir (örneğin, maymunlarda bazen eşi aldatma cezalandırılabilir). Fakat insandaki gibi hayatın tüm gidişini etkileyecek, biyolojik tüm ihtiyaçları askıya alabilecek bir ahlaki-inançsal motivasyon, başka canlıda gözlenmez.
12. Yaşam tarzı değiştirme: Büyük oranda dürtüsel yaşayan diğer bütün canlılardan farklı olarak insan, düşüncelerine bağlı olarak yaşam tarzını değiştirmeye karar verebilir ve bu konuda neredeyse sınırsız özgürlük sahibidir.
13. Bilgelik: Kendilerini zamanda konumlandırma açısından sınırlı bir yeteneğe sahip olan hayvanlar, çok gelişmiş bir beyne sahip olsalar da geçmiş tecrübeleriyle andaki durumu değerlendirme yetisinden mahrumdurlar. Sadece basit ödül-ceza-koşullandırma sistemlerine göre davranış sergilerler. Bilgelik, sadece insana has ve zamanla gelişen bir zihin durumu gibi görünüyor.
14. İnanma-tapınma: Dünyanın ve insanlık tarihinin her yerinde, insan açıklayamadığı şeyler için dürtüsel olarak daha yüksek bir gücü arama, bulma ve ona tapınma eğilimine sahiptir. Diğer canlılarda böyle bir davranış gözlemlemiyoruz.
15. Aşk: Birçok hayvanda uzun süreli üreme amaçlı birliktelikler görülürken bilgi, tecrübe, amaç ve yaşam paylaşımı anlamındaki birliktelik olarak nitelenebilecek aşk, sadece insana özgüdür.

Kısacası, insan dışındaki biyolojik varlıkları anlamak, kendimizi anlamak için çok önemli ve vazgeçilmez bir aşama. Bu konuda henüz alacağımız çok yol var. Tam bu noktada, ünlü düşünür E.F. Schumacher’in bir sözünü anmadan geçmeyelim: “İnsan sadece düşünen bir hayvansa, köpek de sadece havlayan bir lahanadır.” Yani genel düşüncede yaygın olarak yerleşmiş “insan-hayvan” ayrımı, o kadar da temelsiz yahut “insan-merkezci” (antroposentrik) bir bakış açısı gibi görünmüyor.

Son olarak, insana has olan özelliklere arada bir göz atarak canlılık yelpazesinde nasıl bir yerimiz olduğu ve insan olmanın gereklerini ne derece yerine getirebildiğimizi de sıklıkla düşünmek, bence faydalı bir egzersiz. Herkese tavsiye ederim.

Yorum Yap