Kahve Bizi Nasıl Uyandırıyor?

Kafein, yüzyıllardır hem bizim kültürümüzün hem de dünya kültürünün bir parçası haline gelmiş bir uyarandır. Başta kahve, çay ve çikolata olmak üzere gün içinde sıkça tükettiğimiz gıdalarda bulunan kafein, kola ve enerji içeceklerine de eklenmektedir. Kafein molekülü doğada bulunan “trimetilksantin” denen bir ailenin üyesidir. Saf formunda beyaz kristal halde bulunur ve tatları çok acıdır.

“Sabahları kahve içmeden ayılamıyorum”, “kahve içmezsem kendime gelemiyorum” gibi sözler bize çok da yabancı gelmese gerek. Bugün kafeini bir zihinsel performans arttırıcı olarak kullanıyoruz. Birçok öğrenci kafeini sınav döneminde uyanık kalmak için kullanıyor. Gece mesaisine kalanlar ve uzun yolda araba kullananlar da kafeinin uyarıcı etkisinden faydalanarak iş performanslarını arttırabiliyorlar.

Yasal bir uyarıcı

Kafein, aslında beyinde ünü çok da iyi olmayan amfetamin, kokain ve eroinle benzer etkilerde bulunur. Kullanımı yasalara aykırı olan veya kısıtlanan bu uyaranlar kadar olmasa da beyni etkilemek için aynı biyokimyasal mekanizmayı kullandığından bağımlılık yapıcı etkisi vardır.

Kafeinin zihinsel performansı arttırıcı etkisi aslında kafein molekülünün beyinde üretilen uykuyla yakın ilişkili olan adenozin molekülüne benzerliğinden kaynaklanır.

Normal şartlarda adenozin molekülü beyinde adenozin alıcılarına bağlanır. Bu bağlanma, sinir hücrelerinin faaliyetlerinin azalmasına sebep olur. Ayrıca kan damarlarını genişletir ve uyku süresi boyunca organlara daha çok oksijen gitmesini sağlar. Ancak kafein molekülünün varlığında benzerliği sebebiyle adenozin reseptörlerine kafein bağlanır ve adenozin, damarları genişletici etkisini gösteremez. Sinir hücrelerinin aktivitesi azalmaz. Beyindeki kan damarları kasılır çünkü adenozinin bu damarları gevşetici etkisi önlenmiş olur.

Kafein ve beynimizde haberci olarak iş gören adenozin moleküllerinin yapısal modelleri. Benzerlikleri nedeniyle beyinde aynı alıcılara bağlanabilirler.
Kafein ve beynimizde haberci olarak iş gören adenozin moleküllerinin yapısal modelleri. Benzerlikleri nedeniyle beyinde aynı alıcılara bağlanabilirler.

 

Kafeinin bu etkisi beyindeki sinir hücrelerinin ateşlenmesine sebep olur. Hipofiz bezi bu hareketi bir acil durum olarak algılar ve adrenal bezlerden “savaş ya da kaç” hormonu olan adrenalin salınmasını sağlar. Görüldüğü gibi kafeinin vücudumuzdaki etkisinin sebebi aslında molekülün direkt etkisinden değil, adenozin molekülünün etkisini durdurmasından kaynaklanır.

Bu sebeplerle kafein tükettiğimizde ellerin titremesi, kasların kasılması, üşüme, taşikardi gibi etkiler görürüz.

Kahve tüketiminin yol açtığı değişiklikler

Kafein, bizi bu şekilde etki göstererek uyanık tutar. Bu etkisini bir fincan kahve içtiğimizde hepimiz gözlemleyebiliriz. Ancak kafein tüketimi fazla olanların bir süre sonra bir fincan kahveyle aynı etkiyi yakalayamadığını da gözlemliyoruz. Başta daha az kahveyle bütün gece uyanık kalabilen insanlar bir süre sonra uyanık kalmak için kahve tüketimini arttırmak zorunda kalıyorlar. Bunun sebebi uzun süreli kafein tüketiminin beyinde adenozin reseptörü sayısını arttırmasıdır. Daha fazla adenozin reseptörü olduğunda aynı etkinin sağlanması için daha fazla kafeinin adenozin reseptörüne bağlanması gerekir. Uzun süreli kahve tüketimi beyinde bu gibi değişikliklere sebep olduğu için kahve tüketimini birdenbire bırakmak zor hale gelmektedir. Bu ise kafein bağımlılığı olarak bildiğimiz duruma sebep olur.

Fakat kafein bağımlılığının aslında masum bir bağımlılık olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü beyinde oluşturduğu değişiklikler kısa sürelidir. Kafein tüketimi 7-12 gün kadar durdurulduğunda bağımlılık belirtileri sonlanabilmektedir. Bu süre zarfında beyin adenozin reseptörü sayısını azaltıp normal sayısına ulaştırmaktadır.

Kaynak

Yorum Yap