Kahve İçerek Kilo Kontrolü Mümkün mü?

Vücutta bireyin sağlığını tehdit edecek kadar yağ birikmesi olarak tanımlanan obezite, başta diyabet olmak üzere pek çok hastalıkla bağlantılıdır. Bu ilişkinin önemli bir belirtisi olarak tip 2 diyabet hastalığına sahip kişilerin yaklaşık %90’ının aşırı kilolu ya da obez olması gösterilebilir. Obezite ve diyabet vakalarının sayısı dünya genelinde hızla yükselirken, teşhis konulmamış diyabet vakalarının varlığı da gizli bir tehlike oluşturmaktadır. 2011 verilerine göre Türkiye’deki 15 yaş üstü kadınların %29.3’ü, erkeklerin ise %15.3’ü obezdir.

Obezite ve Diyabet İnsülin Direnciyle İlişkili

İnsülin hormonu vücudumuzdaki hücrelerin glikozu yakıt olarak kullanmasına ya da yağ olarak depolamasına imkan sağlar. Kişiler şişmanladığında vücudun kan şekerini düzenlemek için insülini uygun bir şekilde kontrol etme yeteneği azalır. Kilo alımıyla bağlantılı olarak vücut insüline dirençli hale geldiğinde hücreler bu hormona düzgün yanıt veremez. Bu nedenle daha fazla insülin üreterek bu durumla başa çıkmaya çalışabilir. İnsülin direnci, bu sorunu telafi edebilecek ß hücrelerinin de hasar görmesiyle birleştiğinde diyabet hastalığının gelişimi gözlenir.

Kahve İçerek Obezite ve Diyabet Mücadelesi

Aşırı kilolar hayatımızın birçok alanında sorun yaratırken yapılan çalışmalar günlük hayatımızın ve kültürümüzün bir parçası haline gelmiş olan kahvenin obezite ve diyabetle mücadelemizde kullanılabileceğini gösteriyor.

Kahvenin kilo kontrolü üzerindeki olumlu etkisi ana olarak içeriğindeki kafein ve klorojenik asitten kaynaklanıyor. Kafein, vücudun ısı üretmek üzere daha fazla kalori yakmasını sağlayarak kilo alımını yavaşlatırken; elma ve çay gibi bitkisel içeriklerde de bulunan klorojenik asit ise yağ ve şeker metabolizmaları üzerinden etki göstererek kilo kontrolünü sağlar.

Kahve tüketiminin ardından kan plazması iki aşamada etkilenir. Kahve içerikleri başlangıçta mide ve ince bağırsak tarafından emilirken sonrasında bağırsak mikrobiyotası tarafından metabolize edilerek kalın bağırsakta emilir ve dokulara dağıtılır. İlk aşamanın etkileri kan plazmasında 30 dakikadan 2 saate kadar görülürken bağırsakta fermantasyon sonucunda elde edilen ikinci aşamanın etkileri 8-12 saat sonrasında görülür. Kahve içeriklerinin bağırsak mikrobiyotası tarafından yıkılması ve bu durumun sonrasında bağırsak bakterisi kompozisyonunu etkilemesi, kahve tüketiminin uzun vadedeki etkilerini açıklayan faktörlerden biridir.

Kahve İçmek Bağırsak Bakterilerini Etkiliyor

Daha önce de bahsettiğimiz gibi bağırsak bakterileri kompozisyonu sağlığımız için kritik önemdedir. Beslenme düzeni, genetik yapımız ve doğum kanalında maruz kaldığımız bakterilerle şekillenen bağırsak mikrobiyotası diğer organları etkileyebilir ve onlardan etkilenebilir. Bağırsak mikrobiyotası kompozisyonu Alzheimer ve Parkinson gibi nörolojik hastalıklarla bağlantılı olduğu gibi obezite ve Tip 2 diyabetle de yakından ilişkilidir. Mikrobiyotadaki değişimler, kişilerin ruh halini ve davranışlarını etkileyebildiği gibi maruz kaldığımız stres gibi olumsuz faktörler de bağırsak-beyin ekseni aracılığıyla etki gösterip bakteri kompozisyonunu değiştirebilmektedir.

İnsan bağırsak mikrobiyotasında elliden fazla şubeye özgü bakteriler bulunurken bağırsak kompozisyonunun büyük çoğunluğu Bacteroidetes ve Firmicutes bakterilerinden oluşur. Yapılan çalışmalar obezite ve yüksek kalorili beslenmenin zayıf bireylerle karşılaştırılığında Firmicutes miktarındaki artış ve Bacteroidetes miktarındaki azalmayla ilişkili olduğunu gösteriyor.

Yüksek kalorili beslenmeyle kahve tüketimi arasındaki ilişkinin sıçanlar üzerinde araştırıldığı bir çalışma, kahve tüketiminin yüksek kalorili beslenmeyle ilişkili olan Firmicutes/Bacteroidetes oranındaki artışı engellediğini gösteriyor. Ayrıca obeziteyle ilişkili olarak yükselen Clostridium Cluster XI bakterilerinin de sıklığının yüksek kalorili beslenmede kahve tüketimiyle kontrol altında tutulduğu kaydedilmiş. Bu bilgiler kahve tüketiminin bağırsak mikrobiyotası üzerindeki anlamlı etkisini gösteriyor. Ancak yine de kahve içmenin yüksek kalorili beslenmenin tüm yıkıcı etkilerini telafi ettiğini söyleyemeyiz. Çünkü kahve tüketimiyle birlikte obeziteyle ilgili olduğu düşünülen Enterobacteriaceae miktarının da arttığı kaydedilmiş. Bu bakterinin insülün direnciyle alakalı olabileceği düşünülüyor.

Çalışmalar Ne Diyor?

Kahve tüketiminin obezite ve tip 2 diyabetle ilişkisini araştıran birçok çalışma mevcut. Örneğin obezite ve tip 2 diyabet fare modellerine kahve verilerek yapılan bir çalışmada yüksek kaloriyle beslenen farelerde kilo alımının azaldığı, normal kaloriyle beslenen farelerde ise kilo alımının durdurulduğu görülmüş. Hayvan modelleri ve insanlar üzerinde yapılan çalışmaların ortak olarak vardığı sonuç, kahve tüketiminin kilo alımını azalttığıdır.

Kahve içmenin insülin direncini artırabildiği gösterilse de kahvenin içeriğindeki önemli bir antioksidan olan klorojenik asit, insülin direncini azaltacak şekilde etki gösteriyor. Klorojenik asit solüsyonunun yüksek kaloriyle beslenen fareler üzerindeki etkisi gözlemlendiğinde bu farelerde kilo alımının durdurulduğu ve kan şekerinin korunduğu kaydedilmiş. Ayrıca obeziteyle ilişkili hastalıkların çoğu zaman kronik inflamasyondan kaynaklanması, klorojenik asidin antioksidan özelliğinin aşırı kilolarla mücadelede kullanılabileceğini düşündürüyor. Yapılan farklı araştırmalar, klorojenik asidin reçete ile satılan zayıflama ilaçlarından daha etkili olduğunu gösteriyor.

Kahve içme alışkanlığının uzun vadede insanlar üzerindeki etkisini gözlemlemek de net bir sonuca varabilmek için önem taşıyor. Kahve tüketiminin dört yıllık periyottaki etkisinin araştırıldığı bir çalışma, her gün yaklaşık 3 fincan kahve içen kişilerin 1 veya daha az kahve içeren kişilere göre tip 2 diyabet riskinin %37 az olduğunu gösteriyor. Bu çalışma da diğerleri gibi kahve tüketiminin artışı ile diyabet riskinin azalması arasında bağ kuruyor.

Kahve tüketiminin obezite ve diyabetle ilişkisini araştıran çalışmaların toplamı, kahve içme alışkanlığının obeziteye karşı mücadelede etkili olduğunu ve diyabete karşı koruyucu olarak kullanılabileceğini gösteriyor. Düzenli olarak kahve tüketmek, vücut sağlığımızı birçok konuda olumlu olarak etkileme potansiyeline sahip.

Kaynaklar:

Santos, R. M. M., & Lima, D. R. A. (2016). Coffee consumption, obesity and type 2 diabetes: a mini-review. European journal of nutrition, 55(4), 1345-1358.

Cowan, T. E., Palmnäs, M. S., Yang, J., Bomhof, M. R., Ardell, K. L., Reimer, R. A., … & Shearer, J. (2014). Chronic coffee consumption in the diet-induced obese rat: impact on gut microbiota and serum metabolomics. The Journal of nutritional biochemistry, 25(4), 489-495.

 

Kaynak Kaynak Kaynak

Yorum Yap