Nedir Şu “Kırmızı Çekiç” Meselesinin Aslı?

Uzunca bir süredir internette gezen ve birçoğumuzu hayrete sevk eden basit bir deney var. Bu deneyde önce ekranda beliren bir dizi basit toplama işlemini kafadan yapmanız isteniyor. Ardından sizden “çabuk” bir biçimde “bir renk ve bir alet” düşünmeniz isteniyor. Hemen sonra ise şu yazıları okuyorsunuz: “Aklına ‘kırmızı çekiç’ geldi değil mi? Eğer verdiğin cevap bu değilse, sen anormal olmasa da farklı bir akla sahip olan %2 insandan birisin..” diye başlayıp devam eden bir mesaj geliyor. İnternette hem İngilizce hem de Türkçe versiyonları bolca ilgi gören ve aslında bir hayli geçmişe dayanan bu oyun, halen ilk kez deneyenleri şaşırtmaya devam ediyor.

Gerçekten de birçok insan bu basit testi ilk kez yaptıklarında akıllarına cevap olarak “kırmızı çekiç” geliyor. Fakat bu oranın ifade edildiği gibi %98-99 olmadığını biliyoruz. En fazla, insanların yarıdan fazlası bu şekilde yanıt veriyor. Yani “%99 kırmızı çekiç” ifadesi biraz abartılı. Fakat internet üzerinde yıllardır dolaşan bu basit test, birkaç psikolojik özelliğimiz nedeniyle hala oldukça ilgi çekmeye devam ediyor.

Şimdi kısaca, “%99 kırmızı çekiç” deneyinin ününü nerelerden kaynaklanıyor olabilir, kısaca ona bakalım:

  1. Aşinalık: Akla gelen en basit ilk açıklama aslında katkısı en yüksek olan mekanizma: İnsanlara “alet” dendiği zaman, çok büyük oranda “çekiç” akla geliyor; zira günlük hayatta da belki en fazla gördüğümüz aletlerin başında geliyor. Renk olarak kırmızı ise yine açık ara önde gelen seçeneklerden; zira tehlike, kan ve uyarıcı durumları simgeleyen kırmızı, birçoğumuzun zihninde öncelikli bir yere sahip.
  2. Farklı beyin devreleri arasında geçiş: Bahsi geçen deneyde (oyunda), önce bizlerden bir dizi basit toplama işlemi yapmamız isteniyor. Bu tip işlemler insanların çoğunda ağırlıklı olarak beynin sol yarım küresinde yerleşmiş olan sözel ve matematiksel konularda uzmanlaşmış devreleri kullanıyor. Bu işlemler sırasında sol beyin devreleri aktifken, bir dizi işlem sonrasında size “acilen” birer kavram düşünmeniz söylendiğinde, kaçınılmaz olarak, çağrışım, bağlantı kurma ve ilişkilendirme açısından daha uzman olan sağ beyin yarısının devreleri faaliyete giriyor. Bu ani değişiklik ise çağrışım açısından en avantajlı olan “aşina” yanıtların seçilme olasılığını artırıyor. Böylece zaten “kırmızı” ve “çekiç” avantajlı durumdayken, bu tip bir oyalama taktiği, avantajın etkisini daha da kuvvetlendiriyor gibi görünüyor.
  3. Bilinçdışı (subliminal) çağrışımlar: Bu iki kelimenin seçilme avantajını artıran bir başka olası etki de kelimelerin söz dizimi ve sesleriyle aletler arasındaki bilinç dışı kurulan ilişkilerden kaynaklanıyor olabilir. “Alet” kelimesi sert bir ünsüzle bitiyor ve bu ünsüz T; yani şekil olarak da “çekiç”e benziyor. Ayrıca rutin söylenişte, kelimedeki vurgu bu harf üzerinde. Dolayısıyla “çekiç” kelimesini çağrıştırma ihtimali daha yüksek. “Renk” sözcüğü ise yine K harfi ile bitiyor; vurgu bu noktada ve K ile başlayan kırmızının seçilme olasılığı da böylece bir miktar daha artıyor. Elbette her zihin aynı şekilde çalışmıyor ama ortalama etki, cevapların belli bir yöne yönlendirilmesini kolaylaştırıyor olabilir. Bu arada, İngilizce versiyonunda da sistem aynen işliyor: Alet anlamına gelen “tool” sözcüğünde yine vurgu, baştaki T harfinde ve yanıt olarak “hammer” (çekiç) kelimesini anımsamayı kolaylaştırıyor. Renk anlamına gelen “color” kelimesi de yine R harfi ile bitiyor ki İngilizce kırmızı anlamına gelen “Red” sözcüğünün bunu takip etme olasılığı yine diğer renklere göre biraz yüksek.
  4. Gruba uyma refleksi: İnsanlar, sosyal yaşayan birçok canlıda olduğu gibi, toplu ve uyumlu hareketi destekleyen birçok sosyal refleksle dünyaya gelirler. Bunlardan birisi de toplu grup davranışına uyma güdüsüdür. Sokakta yürürken birkaç kişinin başlarını kaldırmış şekilde gökyüzünde bir noktaya baktığını görürseniz, muhtemelen siz de ister istemez yukarı bakacak ve onların gördüklerini görmeye çalışacaksınız.  İnternet gibi alt bilinç düzeyinde kullanılmaya uygun bir ortamda bu tip reflekslerin daha da etkili olabileceğini elbette tahmin edersiniz. Birçok insanın “hayret” yorumları eşliğinde paylaştığını gördüğünüz bu tip içerikler, sizi de o yönde düşünmeye ve oyunun sizde başarılı olması halinde paylaşmaya sevk edecektir. Böylece, topluluğa uyum reflekslerimiz sayesinde, bu tip oyunlar hızla “viral” özellik kazanıp, tüm dünyaya yayılabilmekteler.
  5. Algı taraflılığı: Kendimizi akılcı varlıklar olarak görsek de aslında çoğu zaman, “zaten düşündüğümüz şeylere” inanmaya devam etme; aleyhte görüşleri ise bilinçsizce göz ardı etme eğilimimiz oldukça yüksektir. Birçok psikolojik araştırma, bu özelliğimizin bazen bizi adeta kör edecek kadar etkili olduğunu gösteriyor. Bu basit oyunda da “beklenti”ler büyük oranda “sonucu” etkiliyor gibi görünüyor. Ekrandaki basit oyunun etkisi, hem toplumsal reaksiyon hem de bizim içsel “sürpriz arayışımız” gibi faktörlerle beslenerek, olduğundan çok daha fazla etkiliymiş gibi algılanabiliyor. Bu oyun açısından düşünülünce, bunun pek de bir zararı yok; hatta eğlenceli. Fakat mesela uluslararası bir savaşı yönlendirecek kararlar alması gereken bir asker; yahut riskli hamleler için herkesin ağzına baktığı bir yönetici iseniz bu yanılgılar bazen büyük hatalara da neden olabiliyor. Ve bu durum sandığımızdan çok daha vahim sonuçlara varabiliyor.
  6. Seçim taraflılığı: Bahsettiğimiz oyunu sosyal ağlardaki arkadaşları ile paylaşmayı tercih eden insanların motivasyonlarına baktığımızda, en önde geleni şüphesiz, paylaşan kişilerde bu oyunun” başarılı” olması ve dolayısıyla da insanların bu içerikleri “hayret ve beğeni” duygularıyla birlikte paylaşmasıdır. Oyunun başarılı olmadığı kişilerde ise bu oyunu başkalarıyla paylaşma motivasyonu çok düşük düzeyde kalır ve dolayısıyla onlar pek fazla paylaşma isteği göstermezler. Neticede, bu oyun her paylaşıldığında, yanında “şaşıracaksınız!” veya “çok ilginç!” gibi ifade ve yorumlarla ekranlarınızda arz-ı endam eder. Gruba uyma refleksi gibi reflekslerle de birleşince, “%99 oranında çalışan bu zeka yüklü oyuna” hayret etmeden duramazsınız.

Yaklaşık kırk kişilik bir arkadaş grubum üzerinde yaptığım (kontrolsüz ve bilimsel kaygı gütmeyen) denemelerde 25 arkadaşımın “kırmızı çekiç” cevabını verdiğini görmüştüm. Geri kalanlar arasında “mavi şemsiye”, “mor lastik” gibi birçok çeşitli cevaplar da aldım. Oranlar %99’dan oldukça uzak görünüyor ve bu gayet doğal. Fakat yukarıdaki faktörleri bir daha hesaba kattığınızda, bu yanılgıya düşmemiz de, zihinsel özelliklerimizden dolayı, son derece doğal.

 

Yorum Yap