Newton Paradigmasından Kuantum Paradigmasına -I-
BRAVO İHTİYAR!
Pozitivizmin mimarı Augustte Comte olarak bilinmektedir. Comte, doğa bilimlerine uygulanan bilimsel yöntemin, topluma da uygulanabileceğini ve bu yöntemle toplumsal gerçekliğin açıklanabileceğini ileri sürmüştür. Comte’a göre Newton’un kütle çekim konusundaki çalışmaları, pozitivist felsefenin temel ilkelerini en çok doğrulayan çalışmadır. Newton, sonsuz çeşitlilikteki astronomik fenomenleri tek bir yasayla açıklamış ve tüm fenomenlerin farklı bakış açılarında görünen tek ve aynı olguyu oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Comte, Newton’dan etkilenmiş ve “Her bilimsel varsayımın gerçekten değerlendirilebilir olması için, özellikle fenomenlerin yasalarına yönelmesi gerekir, yoksa asla bunların üretim tarzına değil.” demiştir.
Bir pozitivist olan Karl Marx da kendi sistemini Newtoncu paradigma üzerine kurmuştur.
Marx’ın fizik ve astronomi okumaları, doktorasını yaptığı 1840’ların başına kadar gider. Bu yıllarda Hegel’in fizik felsefesini, Leibniz Clarke yazışmalarını ve Newton’un yer çekimi kuramını çalışır.
Marx, Newton’un Principia adlı eserlerini okurken bu notları alır: “Doğru söylüyorsun Isaac Newton!” ve “Bravo, ihtiyar Newton!” Ren gazetesinde yazdığı dönemde, Alman felsefesine Newton’un mekanik fiziğinin büyük katkı sağladığını yazmıştır. 1853 tarihli New York Tribüne köşe yazısında Kepler’in yasasına ve Newton’un büyük keşfine yer verir.
Hegel’e göre bu süre insanlığın en yüksek gelişim aşamasıdır. Bu süre aynı zamanda insanların gerçek varlıklarının farkına vardıkları evren tininin tarihsel gelişim sürecini de açıklayan bir süreçtir.
Hegel, çelişkilerin nesnel olarak da var olduklarını, sadece mantıksal çelişkilerin olmadıklarını ileri sürer. Yer çekimi kuvveti ile merkezi bir uzay cisminin yörüngesinde hareket eden cisimlerin arasında nesnel bir çelişki vardır, Newtoncu paradigmanın bu yönünü ele alarak, çelişki kavramını buna göre temellendirir.
Marx, kapitalin üçüncü cildinde kar oranlarının düşme eğilimlerini incelediği pasajda “Mevcut sermayenin birkaç elde toplanmasından, birçok kimsenin ‘mülksüzleştirilmesi’ne özgü” merkez çekim kuvvetin yanı sıra merkezden uzaklaştırıcı ters yönlü eğilimlerden bahseder. Sermayenin birikim sürecinde karşıt eğilimlerini ve görünümlerini ifade eder. Karşıt eğilimlerin oluşturduğu çelişkiler kendilerini, somut şekilde krizlerde ifade ederler. “Krizler her zaman mevcut çelişkilerin geçici ve şiddetli çözümleridir. Bunlar bozulmuş dengeyi bir süreliğine tekrardan kuran şiddetli patlamalardır.
Yine Marx Kapital’de “Metaların mübadele sürecinin birbiriyle çelişen ve birbirlerini dışlayan ilişkileri içerdiğini görmüş bulunuyoruz. Metanın gelişmesi bu çelişkileri ortadan kaldırmaz, ama bunların bir arada bulunabilecekleri biçimi yaratır. Gerçek çelişkilerin çözülmesi genellikle böyle sağlanır. Söz gelimi bir cismin devamlı olarak bir cisme düşmesi ve yine devamlı olarak ondan uzaklaşması bir çelişkidir. Elips bu çelişkinin hem gerçekleşmesine, hem çözülmesine olanak sağlayan hareket biçimlerinden biridir.
Yukarıdaki pasajda da görüldüğü gibi Marx’ın bu tespitleri, Newton’un kütle çekim kanunu ve merkezcil kuvvet açıklamasına elips yapısıyla açıklık getirerek, Newton paradigması çerçevesinde çözümleme gerçekleştirdiğini ispatlar niteliktedir.
Marx’ın doktrini ve felsefesini ekonomik ve sosyolojik görüşlerini temellendirdiği üç unsur vardır. Bunlar, Hegel ve Feyerabend gibi Alman felsefecileri, Fransız Devrimi teorileri ve Fransız ütopik sosyalistleri ve İngiliz Ekonomi Politiği ve İngiliz ekonomistleridir. Marx’ın seçtiği yöntem ise diyalektik yöntemdir. Bu yöntem arayışında onun en fazla etkilendiği filozof Hegel’dir. Marx yöntemini Hegel’den almıştır.
Hegel diyalektiği, bilincin eylem formu olarak, yani içinde günlük hayata dair tecrübelerimizin, felsefi bir bilgiye dönüştüğü bir süreç olarak anlar. Bu süreç öznel tinden başlayıp oradan nesnel tine ve son olarak da mutlak tine giden bir süreçtir. Bu süreç bireysel özgürlükle, doğa, toplum ve tarih arasındaki çatışmalarla ortaya çıkar.
Diyalektik, Hegel’de tinin kendini tanımasının yoludur. Bu anlamda diyalektik hem öz ile görünüm arasındaki farkı, hem öz ile gerçekliğin sürekli bir gelişim süreci içinde bulunduğu gerçeğini içinde barındırır. Bu hareket zıtlıklar ve çelişkilerle ilerleyen bir harekettir. Gerçeklik çelişkiseldir ve her olumlu tez karşısında olumsuzunu yani antitezini ortaya koyar. Bu karşı olma, olumsuzlananın olumsuzlanmasıyla ortaya çıkan yeni bir nitelik ve çözülme bulur, bu da sentezin kendisidir.
Karl Marx bu diyalektik yöntem kapsamında makro düzeyde bir açıklamaya giderek insanlık tarihini, üretim araçlarına sahip olup olmama durumuna göre sınıflandırarak, bir sınıf savaşımı indirgemesine vararak, tarihsel materyalizm fikrini ortaya atmıştır.
Marx, Newtoncu paradigmanın etkisiyle bakarak, sonsuz çeşitlilikteki fenomenleri tek bir olguyla açıklamaya kalkmıştır. Oysa ki, Newton’un bu makro düzeydeki bakışı bazı fenomenleri açıklamakta yetersiz kalmış, yerini Kuantum mekaniğinin mikro bakışına bırakmıştır. Bu sebeple Newton paradigmasına dayanan tüm diğer kuramlar da yeniden yorumlanmaya ve değişen evren anlayışına uygun şekilde düzenlenmeye muhtaçtır.