Sağ El, Sol El ve Beyin İşlevleri

Bugün solaklık üzerine farkındalık yaratmak ve insanları solakların yaşamlarını kolaylaştırmak adına adımlar atmaya yönlendirmeyi hedefleyen Dünya Solaklar Günü! 1992’de Solaklar Kulübü’nün Dünya Solaklar Günü olarak ilan ettiği 13 Ağustos, her yıl dünya çapında çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Biz de ülkemizde ilginç etkinliklerle kutlanmayan bu günde solakları unutmadık ve beyinde solaklığın karşılığını anlatan bir yazı hazırladık.

Bu yazıyı okuyan insanların kabaca %95 kadarı, yaptıkları temel işlerin birçoğunda sağ ellerini kullanma eğilimindeler. Geri kalanlar ise aynı işleri doğuştan sol elleriyle yapmak zorundalar çünkü beyinleri doğuştan böyle ayarlanmış durumda.

Beynimizin iki yarımküreden oluştuğunu beyni ilk gördüğümüz zamanlardan beri biliyoruz. Fakat beyin, sadece anatomik yapısına bakarak ne iş yaptığını kolayca tahmin edebileceğiniz bir organ değil, şekilsiz, yağlı bir et parçası aslında. Ayrıca ilk bakışta görüldüğü kadar simetrik de değil. Mesela sağ ve sol beyin yarılarının biçimleri, hacimleri ve bölgeleri, anatomik olarak bile belirgin farklılıklar gösterebiliyor. Bu farklılıkların ve benzerliklerin karşımıza çıkardığı en önemli sorun, kişiden kişiye tüm bu özelliklerin müthiş bir değişkenlik göstermesi.

Broca ve konuşma merkezi

Beyindeki konuşma merkezini ilk keşfeden Paul Broca, hastalarından bir kısmının beyinlerinin sol ön tarafının hasar görmesi nedeniyle konuşma yeteneklerini yitirdiklerini fark etmişti. Onun bu dikkatli gözlemi, bu gün birçok insanda sol-ön tarafta yer alan konuşma ile ilgili kontrol alanına Borca alanı dememizin de nedeni. Broca, konuşma merkezi beynin sol tarafında olan insanların hemen hepsinin baskın olarak sağ ellerini kullandıklarını fark etmişti. O nedenle, o zamanlar çok doğal bir açıklama gibi görünen ve yıllar boyunca da aynen tekrarlanan basit bir açıklamayı uygun gördü: Beynin motor olarak kuvvetli kısmı, aynı zamanda konuşma ile ilgili bölgeleri içeren taraf olmalıydı. Beynimizin her bir yarısı, bedenin karşı tarafının hareketlerini kontrol etmekten sorumlu olduğu için ağırlıklı olarak sağ ellerini kullanan insanların sol beyinleri motor kontrol açısından daha gelişmiştir. Fakat bu gerçekten yola çıkarak ilk bakışta doğru görünen “konuşma merkezi de her zaman aynı tarafta olmalı” tezinin her zaman doğru olmadığını da artık biliyoruz.left-handed-

Wada testi

Broca’dan ilham alan beyin yanallaşması ve dil merkezi ilişkisi inancı, 1960’lı yıllarda Wada testinin ortaya çıkmasıyla sarsılmaya başladı. Wada testinde, beyin damarlarına geçici olarak anestezi yapan bir madde verilir ve bu maddenin beyindeki yayılmasına göre hangi işlevlerin kaybolduğu gözlemlenir. Mesela böyle bir anestezik maddeyi beynin önce sol yarısına ulaşacak şekilde verdiğinizde, sol tarafa dair işlevler ilk önce kaybolmaya başlar. Maddenin etkisi geçince ise bu yetenekler tekrar eski haline döner.

Bu tip testlerle yapılan çalışmalar, sağ-sol beyin ve lisan merkezi meselesinin sanıldığı kadar basit olmadığını da gösterdi. Bugün bildiğimiz kadarıyla, sağ ellerini kullanan insanların %95 kadarında dil merkezi beynin sol tarafında yer alıyor. Fakat solakların sadece %19’unda dil merkezi beynin sağında görünürken, %20 kadarında ise dil işlevi her iki beyin yarısının birlikte çalışması ile ortaya çıkıyor. Çift ellerini kullanan (ambidekster) insanlardaki dağılım da solaklardaki bu dağılıma çok benziyor. Beklentilerimize en aykırı gözüken sonuç ise solakların yaklaşık %60-70 kadarında dil işlevlerinin yine beynin sol tarafında, yani motor olarak baskın olan tarafın karşı tarafında olması. Bu durum, sağ elini kullananların çoğunda görülenle aynı. Böyle bakıldığında, toplamda tüm insanların %93’ünde dil işlevi beynin sol yarısı tarafından yürütülüyor gibi görünüyor.

Sağ ve sol elini kullananların beyinlerinin yapısal farkları

Sağ elini kullananların büyük bir çoğunluğunda beynin sol tarafı, sağa göre bir hayli gelişmiş bir görünüme sahiptir. Motor kontrol alanları, konuşma ve anlama ile ilgili Broca ve Wernicke alanları daha geniştir. Yine motor ve duyu alanları arasında bulunan merkezi oluk, bu yarıda çok daha derin ve belirgindir. Kısacası, sağ elini kullananlarda beynin sol tarafı, hem hücre yoğunluğu hem tepki hızı hem de anatomik özellikler açısından sağdan oldukça farklıdır. Fakat sol elini kullanan insanlara baktığımızda mesele biraz garip bir hal alır. Zira solaklarda, beklendiği gibi sağ taraftaki motor bölgeler ve merkezi yarık bölümü biraz daha belirgin olmakla beraber, fark sağ elini kullananlardaki kadar, yani sağ elini kullananların bir ayna görüntüsü gibi değildir. Solakların beyni, sağ elini kullananlara göre çok daha simetrik ve dengeli bir dağılım gösterir ve beyin yarımları arasındaki farklar çok daha azdır.

Solaklık erkeklerde kadınlara göre çok daha fazla görülen bir özellik. Bu durumun kadınlarda lisanla ilgili merkezlerin genellikle iki yarımküre arasında eşit dağılım göstermesiyle ilgili olabileceğini düşünenler de var. Fakat aradaki bağlantı şu an için sadece spekülatif.

Kısacası, sağ elini kullananların ve solakların beyinlerindeki işlev dağılımı meselesi hiç de sanıldığı gibi değil. Yüz tanıma ve sıralı numaraları hatırlama gibi özel işlevlerin beyinlerdeki dağılımlarını inceleyen çalışmalar işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Zaten beyin araştırmalarının en ilginç yönü, keşfettiğimiz her yeni bulgunun, modüller halinde ve belirli görevlere bölünmüş olarak düşünmeye alıştığımız beyin yüzeyinin aslında hiç de o kadar basit bir yapısı olmadığını bize göstermesi. Bulgularımız, cevaptan çok soru üretmemize neden oluyor ve bu alanda çalışan araştırmacıların kafası gittikçe daha çok karışıyor.

Sağlaklık ve solaklık sanıldığı gibi “ya biri ya öbürü” yahut “1 veya 0” gibi keskin sınıflamalara sokabileceğimiz bir mesele değildir. Her insan, aşırı sağlaklık ve aşırı solaklık arasındaki geniş yelpazede bir yerlerde yer alıyor. Mesela yazı yazmak için sol elini kullanan herkes, aynı düzeyde solak olmayabiliyor. Bu dereceyi tespit edebilmek için detaylı bazı testler yapmak gerekiyor. Bu testlerde diş fırçalamaktan kavanoz açmaya, yazı yazmaktan topa tekme atmaya kadar birçok durum sınanarak bir endeks çıkartılıyor ve bu sayede sağlaklık-solaklık derecesi ortaya konabiliyor. Doğuştan gelen bir özellik olan el tercihi, yaşamsal deneyimlerle de bir miktar şekillenebiliyor.

Bir solağı sağ elini kullanmaya zorlamak neden kötüdür?

Bazen geleneksel nedenlerle, çoğunlukla doğuştan sol elini kullanmaya programlı gözüken çocuklar erken yaşlarda sağ ellerini kullanmaya alıştırılmaya çalışılır. Eğer ısrar edilirse aşırı sol elli bir insan tamamen sağ elli bir insana da dönüştürülebilir. Fakat bunun çoğu zaman ciddi birtakım bedelleri vardır. Bu bedeller bilinseydi muhtemelen kimse böyle çılgınca bir işe kalkışmazdı.

solakbebekEl kullanımı sadece kaslarla kalemi kontrol etmek gibi basit bir süreç değildir. Bu aynı zamanda beyindeki düşünme, karar verme, hayal kurma gibi süreçlerle de doğrudan bağlantılıdır ve beyindeki tüm devrelerin ortak bir uyum içerisinde çalışmasını gerektirir. Erken dönemlerde sağ elini kullanmaya zorlanan doğuştan solak çocuklarda, el tercihi değişiyor gibi görünse de beyinde doğuştan gelen şebeke özelliklerinin önemli bir kısmı aynı kalacağı için ciddi bir sistem karışıklığının ortaya çıkma riski oldukça fazladır. Sonradan sağ elli olmaya zorlanan çocuklarda kalıcı kötü el yazısı, kekemelik, tırnak yeme, aşırı utangaçlık, odaklanma sorunları, nevrotik kişilik, sakınmacı kişilik geliştirme, yatak ıslatma, hafıza sorunları ve fiziksel yorgunluk gibi birçok sorunun çok daha sık görüldüğünü biliyoruz. Tüm davranış ve düşüncelerimizin üst kontrol merkezi olan beynimizi böylesine doğal olmayan bir süreçte erken yaşta zorlamak hiç akıl kârı bir uygulama değil.

İster sağ ister sol elini kullansın, insanların tamamının doğuştan getirdikleri özellikleri geliştirmek ve en verimli şekilde kullanmak için olabilecek tüm fırsatlarla buluşturulması aslında doğru çocuk yetiştirme ve doğru insan eğitiminin temelidir. Fakat maalesef sadece el kullanımı konusunda değil, eğitimin neredeyse hiçbir alanında bu doğal gereksinimi karşılayamıyor; tam tersine aşırı gelenekçilerin davranışlarına benzer şekilde, gencecik insanlarımızın tamamını, tabiatlarıyla hiç ilgisi olmayan beceriler kazanmaya zorluyoruz. Bu konuyu bir sonraki sayımızın ana konusu olan “eğitim” başlığı altında detaylarıyla ele alacağız.

Yorum Yap