Vampirizm Biyolojik Olarak Gerçek

Karizmatik avcı Kont Drakula, şeytani görünüşüyle kan donduran Nosferatu, yakışıklılığı ve çatışmalarla dolu karakteri ile genç kızların gönlünü kapmayı başaran Edward Cullen – vampirler tarih boyunca sayısız suratla efsanelerin konusu oldu. Halk arasında en bilinen özellikleri ise kana duydukları engellenemez açlık ve güneş ışığına duydukları nefret.
“Vampir” kelimesi Eski Slavca’da aynı anlama gelen “opiri” kelimesinden gelmekte. Batıda özellikle 19. Yüzyıl başlarında popülerleşmeye başlayan vampir efsaneleri aslında oldukça eskilere dayanıyor. Günümüz fantastik hikayelerinin temelini oluşturan vampir efsanesinin ilk izlerine Antik Yunan ve Mezopotamya halk hikayelerinde rastlıyoruz. Kan içen şeytani yaratıklara ise dünya üzerindeki sayısız kültürde rastlamak mümkün. Şili’de “puechan”, Çin’de “liangashi”, İskoçya’da “Baobhan Sith” olarak sayısız hikayede vampirler dünya kültürlerini yüzyıllar boyu meşgul etti.
Pek çoğumuz vampirlerin gerçek olmadığında hemfikirizdir diye düşünüyoruz. Yine de, neredeyse her efsanede olduğu gibi, bu efsanenin de gerçeğe dayanan temelleri olduğunu inkar edemeyiz. Vampirizmin temeli aslında bir kan hastalığı olan eritropoietik porfiria (EPP)’ya dayanıyor. EPP, kan metabolizmasını kontrol eden enzimlerin eksikliğine ya da bozukluğuna bağlı ve genellikle kalıtsal olarak geçen bir hastalık.

En çok görülen üçüncü porfiria türü olan bu hastalığı geçirenlerde güneş ışığına karşı aşırı derecede hassaslık görülüyor. Bu kişiler güneş ışığına maruz bırakıldıklarında vücutlarında yara ve yanıklar oluşuyor. Hastaların diş etleri çekildiğinden bu kişilerin dişleri olduğundan çok daha sivri gözüküyor. Bu kişilerde aynı zamanda hemoglobin eksikliğine bağlı olarak kan içme isteği uyanabiliyor.

Dana Farber/Boston Çocuk Kanser ve Kan Hastalıkları Hastanesi doktoru Barry Paw, “EPP hastaları kronik anemidir. Bu sebeple dışardan oldukça yorgun ve solgun görünürler ve güneş ışığından rahatsız olurlar. Bulutlu bir günde bile bir EPP hastalarına zarar verebilecek kadar ultraviyole ışın bulunur. Bu sebeple güneş ışığına bulutlu bir günde bile maruz kalan bir EPP hastası yara, yanık veya kulak ve burun gibi organlarda şekil bozukluğu yaşayabilir.” diyor.

Ayrıca EPP hastaları, porfiria semptomlarının ağırlaşmasına sebep olan kimyasallar içerdiğinden sarımsak yiyemiyorlar. İsminin kökeni, Latincede “mor” anlamına gelen “porphyra” kelimesinden gelen hastalığa bu ismin verilmesinin sebebi ise hastaların idrar ve dışkılarının hastalığın ilerleyen safhalarında mor renge dönmesi.

Günümüzde porfiria hastaları gün ışığında iç mekanlarda tutulmaya çalışıyor ve kan eksikliğinin azaltılabilmesi için kan takviyesi gibi yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılıyorlar. Ancak bir de bu hastalığı Ortaçağ’da geçirdiğinizi düşünün. Gün ışığından tek başınıza saklanmak zorundasınız ve kan eksikliğinizi giderebileceğiniz hiçbir kaynağınız yok. Bu dönemde porfiria hastalarının hayvan kanına yönelmiş olabileceği düşünülüyor.

Kan içme isteği, solgun deri, yorgun ve uykusuz surat, sivri dişler ve sarımsak nefreti gibi vampir efsanelerinin temelini oluşturan bütün özelliklerin pofiria hastalığının belirtileri ile paralel gittiğini siz de fark etmişsinizdir.

shutterstock_536377753

Vampir Hastalığı’na aslında genetik mutasyon sebep oluyor.

Yeni yapılan bir araştırmada EPP namıdiğer “vampir hastalığı”na bir genetik mutasyonun sebep olduğu keşfedildi. Barry Paw araştırmayla ilgili “Yeni keşfedilen bu mutasyon kan metabolizmasının kompleks genetik ağının bilinmeyen taraflarını gün ışığına çıkarıyor. Genlerin fonksiyonlarını kaybetmesine sebep olan mutasyonlar özellikle kan metabolizması genlerinde ortaya çıktığında geçirmesi zor ve acı hastalıklara yol açabiliyor.” şeklinde konuştu. Yeni keşfedilen bu mutasyonun verdiği ipuçlarının gelecekte vampir efsanelerinin temelini oluşturan bu gizemli hastalığın tedavisine ışık tutabileceği düşünülmekte.

Paw araştırmasını şöyle kapatıyor: “Vampirler gerçek olmayabilir ancak porfiria hastalarının hayatlarını kolaylaştıracak yenilikçi tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyduğumuz, kesinlikle bir gerçek.”

Kaynak

Yorum Yap