Zekanın Zararlısı

Will Smith’in başrolünü oynadığı Concussion adlı filmi izlediniz mi? Amerikan futbolcularında gözlenen ve daha önce kimsenin keşfedemediği kafa darbelerine bağlı “kronik travmatik ensefalopati” adlı hastalığı tanımlayan Dr. Bennet Omalu’nun hikayesini anlatan filmi izlemeden önce Dr. Omalu ile tanışma fırsatı yakaladım.

Miami’de düzenlenen Dünya Beyin Haritalama ve Tedavileri Derneği’nin (Society for Brain Mapping and Therapeutics – SBMT) yıllık toplantısına Üsküdar Üniversitesi’nden 15 kadar akademisyenle birlikte katıldık. Toplantı, birçok ülkeden gelen sinirbilimcilerin ağırlandığı, üç günlük oldukça kapsamlı bir etkinlikti. Etkinliğin ikinci günü programda yer alan konuşmacılardan biri de Dr. Omalu’ydu.

Omalu gerçekten ilginç bir adam. Enerjisi ortalığı meşale gibi aydınlatan biri. Güler yüzü ve geniş oktav aralıklı, heyecanlı konuşmasıyla hemen dikkati çekiyor. Konuşmasında kullandığı ses tonu da dikkatinizin dağılmasına asla izin vermiyor. Bunlar elbette ki Omalu’nun kişisel özellikleri. Fakat o konuşmasında oldukça önemli bir bölüm vardı ki daha dinlerken döndüğümde buradan paylaşmaya karar verdim.

Kimsenin göremediğini görmek

Concussion filminde de detaylarını izleyebileceğiniz gibi, Dr. Omalu Nijerya’da Tıp Fakültesini bitirdikten sonra oradaki şartların da zorlamasıyla ABD’ye gelen bir doktor. ABD’ye ilk geldiğinde Seattle’da epidemiyoloji alanında ihtisas yaptıktan sonra, New York’ta anatomik ve klinik patoloji uzmanlığı yapmış. Ardından adli patoloji alanına atlayan Omalu, Pittsburg’ta nöropatoloji, yani sinir sistemi hasarları ve hastalıkları ile ilgilenmeye başlamış. Bunların arasına yerleştirdiği işletme yüksek lisansı ise cabası.

Bütün bunlara rağmen kendisini ABD sınırları içindeki en yetkin yahut en zeki doktor olarak ifade etmiyor. Patoloji bölümünde şüpheli ölümlere yaptığı otopsiler sırasında, eski bir Amerikan futbolcusunun sıradışı öyküsü dikkatini çekiyor ve Concussion filmine konu olan keşfine giden yol da böylece açılıyor. Omalu, Amerikan kültürü ve özellikle de futbolu hakkında pek fazla şey bilmeyen, tam anlamıyla işkolik bir doktor olduğundan, otopsi yaptığı futbol oyuncusunun beyninde gözlemlediği sıradışı hasar bulgularına önce bir anlam veremiyor. Fakat sonra Amerikan futbolu denen sporun ne kadar şiddetli çarpışmalar içerdiğini ve ciddi travma potansiyeli taşıdığını görünce, aklında beliren uzun süreli (kronik) travmaya bağlı beyin hasarı mevzusunun üzerine gitmeye karar veriyor. Zamanla, benzer başka vakalardan da elde ettiği verileri birleştirerek tıp literatürüne “kronik travmatik ensefalopati” terimini kazandıran bir yayın yapıyor (ensafalopati, “beyin hasarı” anlamına gelen Latince bir terim).

Öykü buraya kadar güzel, fakat Omalu’nun başı bundan sonra ciddi anlamda belaya giriyor.

[showhide type=”pressrelease” more_text=”Devamını oku…” less_text=”Devamını gizle…” hidden=”yes”]

Zira Amerikan futbolu denen oyun milyonlarca dolarlık bir sektör ve oyunun doğasında bulunan travmatik çarpışmaların uzun vadede beyinde meydana getirdiği minik kanamalar ve hasarlar yüzünden insanların akli dengelerinde bozulmalara ve bunamaya sebep olabileceğinin ortaya çıkması, Amerikan halkı ve tabii ki futbol pazarı için büyük bir şok demek. Konunun ciddiyetini hemen fark eden kapitalist odaklar, hızla Omalu’yu bitirmek için faaliyete geçiyorlar. Gerisini, Concussion filmini izlemek isteyenler için filmin akışına havale edelim.

Peki, yıllardır oynanan ve bu kadar yaygın olan bir spor dalında sıklıkla meydana geldiği artık bilinen bu tip kafa travmalarını neden sadece Dr. Omalu keşfedebilmişti? Kimsenin bilmediği bir şey mi biliyordu, diğerlerinden daha mı zekiydi, yoksa tüm bu olanların başka bir nedeni mi vardı?

Uyum zekası

Dr. Omalu, Miami’deki konuşmasında bu konudaki avantajını “uyum zekası”na sahip olmamasıyla açıklıyordu. Uyum zekası (conformational intelligence), kişilerin toplumsal kuralları anlaması, onlara uyum sağlaması ve toplum tarafından desteklenen davranışlara ağırlık vermesi şeklinde kendini gösteren bir zeka tipi. İnsanın yüksek sosyallik özelliği açısından, kalabalık gruplar halinde bir arada yaşamamızın temel gereksinimlerinden birisi de bu uyum zekası. Fakat insan toplulukları zaman içinde geliştirdikleri kural ve alışkanlıklarla doğal olmayan yahut zararlı yollar benimsediklerinde bu uyum zekası, insanlar için dezavantaj durumuna da gelebiliyor.

Uyum zekası, toplumun beklentilerine uygun işler yapmayı kolaylaştırır. Siz toplumun beklentilerine göre davrandıkça, sosyal ödüllere boğulur, takdir ve taltif (iyilik ederek gönül alma) edilirsiniz. Bu kural ve kabullere aykırı davranışlar ise cezalandırılır veya yok sayılır. Toplumun büyük çoğunluğunun yanlış olarak benimsediği bir davranışa “yanlış” diyebilmek, o yüzden oldukça sıradışı bazı kişisel koşulların varlığını gerektirir. Zira hemen hemen tüm insanlar, değişik derecelerde bu uyum zekası baskısı altında yetişmiş durumdadırlar ve bilinçsiz olarak onun direktiflerine uymaya çalışırlar.

Omalu’nun öyküsünde, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden olan ABD’de birçok doktorun yıllardır gözlerinin önünde cereyan eden ve başka spor dallarında varlığını çoktandır bildikleri kronik travmaya bağlı beyin hasarı meselesini Amerikan futbolu gibi “ulusal” bir meselede görememeleri söz konusu. Nedeni ise aslında basit: İlkokul çağlarından itibaren gençlerin oynamaya başladığı ve Amerika’da milyonları ekranlara kitleyip statlara dolduran böyle bir sporun bu denli yıkıcı bir etki yapabileceğini kimse düşünememiş. Düşünmüşse bile, toplumsal geleneklere uyum sağlamayı getiren o uyum zekası sayesinde, birçok insan bu konuda daha derin araştırmalara gitme ihtiyacı duymamış olmalı.

Omalu, kronik travmatik ensefalopatiyi keşfetmesini sağlayan ve kendini Amerikan uyum zekasının haricinde tutan en önemli özelliğini basitçe şöyle ifade ediyor: “Nijeryalıydım ve ne Amerikan kültüründen ne de Amerikan futbolundan zerre anlıyordum!” Bu sıradışı durumu ve uzmanlık alanları, Omalu’nun kimsenin söyleyemediğini söylemesini ve adını bilim tarihine yazdırmasına yetmişti. Tek yapması gereken “futbol ve beyin hasarı” arasında Amerikalıların kolay kolay kuramayacağı o basit bağlantıyı kurmaya cüret etmesiydi.[/showhide]

2 Yorum
  1. Aslan Aslanoğlu

    Filmi izledim çok güzeldi özellikle beyin merakı olanlar için… Sinan hocam bide sanırım ülkemizde uyum zekası baya bir var gibi yazınızı okurken aklıma hep bu geldi …

  2. Dağlı Dağlılar

    Yazınızı okuduğumda uzun zamandır iş çevremde savunduğum bir düşünceme bilimsel bir dayanak buldum. 🙂 kendi adıma teşekkür ediyorum
    Yaklaşık 24 senelik iş hayatımda fark ettiğim insanların kendi sektörü dışındaki işler ile ilgili o sektörün içinde yaşadığı problemlere. tıkanıklıklara alakasız denilebilecek farklı meslek guruplarından insanların çok daha kısa sürelerde ve kalıcı çözümler getirebilmesi.
    Sanıyorum ilk defa duyduğum uyum zekası kavramı bu durumu da kapsıyor..

Yorum Yap