Kış Depresyonu Nedir?

Vücudumuzun ve beynimizin gizemli derinliklerinde, mevsimlerin değişimine bağlı olarak farklılaşan uyku, enerji, duygu durumu ve davranışlarımıza dair bir sistem bulunur. Bu sistem, atalarımızdan bize kalan genetik bir mirastır ve özellikle ılıman bölgelerde “kış depresyonu”nun ortaya çıkmasının ana nedenidir. Atalarımızın kazandığı genetik bir değişiklik, soğuk havalarda daha fazla yememizi, daha çok uyumamızı, daha az hareket etmemizi ve daha az sosyal eylemlerde bulunmamızı sağlayarak kıymetli enerjimizi saklamayı kodluyordu. Bunlar, elbette, bahsedilen koşullarda hayatta kalma şansını artıran evrimsel başarılardı.

Her ne kadar bugün burada oluşumuz bu genetik başarılar sayesinde olmuşsa da teknoloji çağında bu “kazanımlar” bazı zorlukları da beraberinde getirmektedir. Kış ayları boyunca süren bir depresyon hali olarak tanımlanabilecek kış hüznü, genetik tarihimizin köklerine öylesine kazınmıştır ki uzaktan kuzenimiz olan makak maymunu gibi insan benzeri bazı primatlarda da var olduğu görülmüştür.

Günümüzde hâlâ birçok insanın zihni ve bedeni, kış aylarında “kış uykusu modu”na oldukça yakın bir duruma döner ve bu modern dünyada bireylerden beklenen iş ve yaşam üretkenliğiyle taban tabana zıttır.

Kimileri için kışın bu etkileri oldukça hafiftir. Biraz huysuzluk gösterir, kış boyunca birkaç kilo alır ve hafta sonları şehrin altını üstüne getirmektense kanepede uzanmayı yeğlerler. Ancak diğerleri için bu modern yaşam-biyolojik temel uyumsuzluğunun yan etkisi, kendini uyuşukluk, melankoli, yaşama isteğinin azalması, şiddetli umutsuzluk  olarak gösterebilir. İşte bu durum “mevsimsel duygulanım bozukluğu” ya da kısaca SAD* olarak bilinir.

Yeni yapılan araştırmalar sayesinde SAD’ı tetikleyen süreçler anlaşılabilmekte ve bazı çok yönlü tedavi/terapi uygulamalarıyla SAD’ın bireyler üzerindeki etkisi azaltılabilmektedir.

SAD nedir?

Mevsimsel Duygulanım Bozukluğu (SAD) Baskın Depresif Bozukluk’un (MDD**) bir alt türü olarak bilinir ve kış aylarında düşen ancak yaz aylarında yükselip normale dönen bir duygu durumu değişikliğiyle belirlenir.

SAD’ın nedenleri çok net bir şekilde bilinmemektedir. Ancak en çok kabul gören yaklaşım aşağıda sunulmaktadır ve insan bedeninin günlük ritmindeki bir bozuklukla ilişkilendirilir.

En basit tabiriyle, günlük ritimler  24 saatlik döngü içerisinde değişen fiziksel, zihinsel ve davranışsal değişimlerdir. Bedenimiz, gece ve gündüz yaşamlarına uygun bir şekilde ayarlannak için ışıktan önemli ölçüde etkilenir.

Bu günlük ritmimiz beynimizin liderliğinde düzenlenir ve kontrol edilir. Bu lider, hipotalamusta “üst kiyazmatik çekirdek” (SCN***) denen bölgede konuşlanmıştır.

SCN, beyni dışarıdan aldığı ışık/karanlık, egzersiz, beslenme gibi ipuçlarına yanıt olarak üretilen hormonlar aracılığıyla kalp ve karaciğer gibi  birçok organda bulunan  biyolojik saat ile senkronize eder.

Bu sayede, uyku, beslenme, vücut sıcaklığı, beyin dalga işlevleri, hücre bölünmesi ve hormon üretimi gibi işlemleri bir döngüyü takip edecek şekilde düzenler.

Bu düzenleme sonucunda, sağlıklı beyinler ve bedenler, beyindeki lideri senkronize eden ve böylece vücudun diğer kısımlarındaki saati ayarlayabilen gözlerine giren ışık yardımıyla günün saatini bilirler.

SAD durumunda, daha kısa saatler boyunca maruz kalınan güneş ışığı nedeniyle beyindeki lider ve 24 saatlik sistem için önemli nörotansmiterler ile melatonin üretimiyle yakından ilişkili olan günlük döngü biraz bozuntuya uğrar.

SAD’de beklenmeyen zaman ve düzeyde gözlenecek melatonin üretimi, günlük döngünün bozulduğunun en temel işaretidir. Melatonin, beyin epifizinde artan karanlık seviyesine bağlı olarak serotoninden üretilen bir hormondur. Birinci işlevi, beyinden vücudun diğer kısımlarına “uykuya git” sinyali vermek ve organizmayı uykuya hazırlamaktır.

Gün döngüsü sisteminde birtakım arızaları olan SAD’lı bireylerde gün içindeki melatonin seviyeleri oldukça yüksektir. Bunun nedeni, büyük ihtimalle, beyin epifezinin normalde melatonin seviyesini düşürerek organizmayı uyandıran ve güne hazırlayan gün ışığına daha az maruz kalmasıdır. En kaba tabiri ile SAD’ı olan bireyler gün içerisinde “uyku modu”nda takılı kalırlar ve bu da yataktan çıkmayı onlar için hayli zor bir hale getirir.

Akşamları, uykulu olmaları gereken saatlerde, SAD bireyleri “uyanık moda” geçerler. Ağır ve büyük ihtimalle ışık yetersizliğinden ötürü, düzensiz çalışan beyin epifizi, melatonin üretmesi gereken saatlerde bu üretimi durdurur. Beyin epifizinin 24 saatlik döngüsü olağan ritminden kaymıştır ve bu durumun “gün döngüsünde kayma olarak” bilinir. Maalesef bu durum SAD’dan mustarip bireyleri sabahın erken saatlerine kadar uyanık tutar ya da sağlıklı bireylere kıyasla uyku kalitesinin daha düşük olmasına neden olur.

Yapılan araştırmalardan bazıları, gün döngüsündeki bozulma ya da sapmaya ilişkin olarak, uygulanan ışık terapisiyle iyileştirmesine ilişkin bir kanıt bulamamıştır. Bu nedenle, bazı araştırmacılar, “gün döngüsü ritmi hipotezi”nin tüm SAD durumlarında uygulanamayacağını savunmaktadır.

SAD risk faktörleri

SAD’ın ortaya çıkışını sağlayan etken ve destekçi mekanizmalar oldukça karmaşıktır. SAD gelişirken birçok faktör ve birden fazla sayıda gen süreçte rol oynar.

SAD araştırmalarının oldukça yaygınlaştığı geçtiğimiz on yılda, depresyon, mevsimsel geçişler, gün döngüsü ritmi, retinanın duyarlılığı, ciltte salgılanan melatonin seviyesi, yaşam tarzı ve uykuyu etkileyen faktörler gibi birçok değişken değerlendirilmiştir.

Değerlendirmeler sonunda öne çıkan risk faktörleri:

  • Çevresel: Kışın hem günlerin kısalması hem de gelen gün ışığı şiddetinin düşük olması, SAD gelişmesinde olmazsa olmaz bir faktör olarak değerlendirilmektedir.
  • Genetik: Gün döngüsü ritmi, ışık pigmentleri, serotonin ve dopamin üretimi ile ilişkilendirilen bazı genlerdeki değişiklikler, kimi bireyleri kış mevsime diğerlerine kıyasla daha duyarlı kılmaktadır.
  • Fizyolojik Hassasiyetler: Artan bağışıklık sistemi aktivitesi, koyu renkli tene sahip olmak, iris pigmentlerinin koyu renkli olması, retinanın ışığa hassas olması, serotonoin ve dopaminin yanlış üretilmesi gibi birçok faktör SAD gelişmesinde rol almaktadır.
  • Psikolojik Hassasiyetler: Birçok bilişsel (işlevsiz eğilimler, çekirdek inanç, dalgınlık ve olumsuz düşünme alışkanlığı) ve davranışsal (uyumsuz davranış eğilimleri, mevsim, ışık ve hava sıcaklığına verilen duygusal ve psiko-fizyolojik tepkiler) faktörler, kış aylarında SAD geliştiren insanlarda gözlenmiştir.
  • Yaşam Tarzı Hassasiyetleri: Zamanın çoğunu kapalı mekanlarda geçiren, egzersiz yapmayan, uyuşturucu kullanma alışkanlıkları olan ve dengeli beslenmeyen bireylerde SAD gelişmesi daha yaygındır.
  • D Vitamini Seviyesi: Düşük D Vitamini seviyeleri SAD için vitamin D’ye bağlı bazı alt mekanizmalar önerilmesine neden olmuştur. Yapılan son araştırmalar, D vitaminin bilinen tüm SAD alt çeşitlerinde ve hatta sağlıklı mevsimsel dönüşümlerde bile rol aldığını kesin bir şekilde ortaya koymuştur.

 

(*)Terimin İngilizce orijinalinin “Seasonal Affective Disorder” baş harfleri.

(**)Terimin İngilizce orijinalinin “Major Depressive Disorder” baş harfleri.

(***)Terimin İngilizce orijinalinden “Suprachiasmatic nucleus” kısaltma.

 

-Yazının daha sonra yayımlanacak olan devamında SAD’ın kimlerde görüldüğü, belirtileri ve tedavi yöntemleri üzerinde durulacaktır.

Kaynak
2 Yorum
  1. naru

    Ellerinize sağlık çok güzel bir yazıydı ancak scn yanlış çevrilmiş o düzeltilebilir

    1. Estragon

      Düzelttik. Dikkatiniz için teşekkür ederiz 🙂

Yorum Yap